28 Aralık 2016 Çarşamba

Condensed (Yoğunlaştırılmış) Ürün Nedir, Türkiye'deki ve Dünya'daki Yaygın Örnekleri Nelerdir?

Herkese merhaba!

Bugün sizlere Condensed olarak bilinen Türkçe'de yoğunlaştırılmış gibi bir anlamı olan bir ürün tipinden ve bunun hem ülkemizdeki hem diğer ülkelerdeki yaygın örneklerinden bahsedeceğim.

Öncelikle condensed ürünün ne olduğundan bahsetmek istiyorum. Türkçe karşılığından da anlaşılabileceği üzere, ürünü yoğunlaştırmaya yönelik bir uygulamadır. Bu uygulamayla ürünün sahip olduğu suyun bir kısmı buharlaştırılıp ürün daha yoğun hale getirilir. Son ürün yine de sıvı ve akışkandır fakat koyu bir kıvama sahiptir.

Bu yöntemin pek çok avantajı vardır. Bunlardan bazıları;

-Ürünün raf ömrünü uzatır.

-Ürün çeşitliliği sağlar.

-Bazı çeşitlerinde içeriği belli oranlarda değiştirildiği için sindirimi daha kolay olabilir.

-Daha az yer kaplar, taşıma kolaylığı sağlar.

-Farklı yemek tariflerinde kullanılabilir.

-İstediğiniz kadar su ekleyerek, arzu ettiğiniz yoğunluğa ulaşmasını sağlayabilirsiniz.

Bu ve bunun gibi pek çok farklı avantajı olan bir ürün çeşididir. Peki bu ürünlerin örnekleri nelerdir?

Öncelikle Türkiye'deki örneklerinden bahsetmek istiyorum. Çok yaygın olmasa da özellikle büyük marketlerin raflarında yoğunlaştırılmış tavuk veya et suyunu küçük küp paketlerde yada konserve kutularda görebilirsiniz. Bu ürün, tavuk ve et bulyon dediğimiz sıkıştırılmış toz ürüne nazaran daha yoğun bir aromaya sahiptir. Çorba, pilav, yemek gibi farklı tariflerde değerlendirilebilir.


Peki yurtdışında denk gelebileceğimiz yaygın ürünler nelerdir?

En  yaygın ürün Condensed Milk, yani yoğunlaştırılmış süttür. Bu ürünün şekersiz ve tatlandırılmış şeklinde iki örneği vardır. Şeker eklenmiş olan ürün, ortamdaki mikrobiyal gelişimi durdurduğu için, ekstra ısıl işleme ihtiyaç duymadan uzun bir raf ömrüne sahip olur.Fakat şeker ilavesi yapılmamış olan ürün, sterilize edilmeli ve Türkiye'de de şuan tükettiğimiz sütlerin tabi tutulduğu UHT yöntemiyle üretilmesi lazımdır. Bu ürün Türkiye'de merakla beklenen bir ürün olup, yakın zamanda bazı büyük marketler bunun örneklerini yurtdışından ihraç etmektedir. Yine de yurtdışındaki kadar yaygınlaşmasının zaman alacağı bir gerçek. Bu ürün de yine aynı şekilde, özellikle tatlı yapımında sıklıkla tercih edilen bir ürün.



Bir diğer ürün ise çorba veya sos olarak da kullanılabilen ve yurtdışında "Soup" olarak geçen yoğunlaştırılmış türdür. Bunun özellikle domateslisi ve tavuklusu çok yaygındır ve dediğim gibi hem herhangi bir ekleme yapılmadan sos olarak, hem de sulandırılıp çorba olarak tüketilebilir. Aslında bu ürünün bir örneği sayılabilecek bir ürün yabancı bir marka aracılığıyla satışa çıktı. Domateslisi, mantarlısı gibi çeşitleri mevcut ve bunları artık sık sık marketlerde görebilirsiniz.


Beni en çok şaşırtan ürünlerden biri de Condensed Chicken Cream yani yoğunlaştırılmış tavuk kreması idi. Bu da az önce bahsettiğim ürün gamına dahil olup, bizim de toz halde satın aldığımız kremalı tavuk çorbasının yoğunlaştırılmış halidir. Aynı şekilde tavuk pilav veya noodle da bulmak mümkün. Bu ürünün dahil olduğu tarifleri görünce bir an önce Türkiye'de de raflarda görmek istiyorum :)




Beni çok heyecanlandıran bir ürün türü olduğu için özellikle yoğunlaştırılmış süt ürününü raflarda görmeyi çok isterim. Bugünlük anlatacaklarım bu kadardı. Başka merak ettiğiniz ürün çeşitleri varsa yorum bırakabilirsiniz. Beni instagram'da da takip etmeyin unutmayın. Herkese iyi günler dilerim!

Instagram

https://www.instagram.com/foodie.advices/

13 Aralık 2016 Salı

Son Kullanma Tarihi ile Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi Nedir?

Herkese merhaba! Uzun bir aradan sonra blogumda tekrar yazmaya başladım. Bundan sonra yine elimden geldiğince yazılarımı düzenli olarak paylaşacağım.

Bugün anlatacağım konu sürekli karıştırılan ve özellikle markette çalıştığım dönemlerde insanlardan sıkça aldığım bir soruyla ilgiliydi.

Günümüzde bilinçli her tüketici satın alacağı ürünün ambalajındaki bilgileri detaylıca inceliyor. Bu incelemede en dikkat ettiğimiz konulardan biri de son kullanma tarihi "SKT" ibaresidir. Bu ifadeden faydalanarak ürünü ne kadar süre daha evde saklayabileceğimizi hesaplayabiliyoruz. Fakat son yıllarda bu ifadenin yanı sıra bazı ürünlerde Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi diye bir ifade görmeye başladık. Haliyle bu ifade değişikliği kafa karışıklığına sebep oldu. Peki bu iki ifade aynı anlama mı geliyorlar ve her üründe bu ifadelere rastlamak mümkün mü?

Aslında bu iki ifadenin de bizi götürdüğü nokta hemen hemen aynı olsa da anlam olarak birbirlerinden farklılar. Son Kullanma Tarihi olarak geçen ifade, mikrobiyolojik olarak bozulmaya uğrayabilecek gıda maddelerine yazılır ve verilen o tarihten itibaren ürünün tüketilmesi insan sağlığı açısından tehlikelidir. Yani ürün o tarihten itibaren vücudunuzun tolere edemeyeceği kadar bozulmuş veya bozulmaya başlamış olacaktır, bu sebeple sağlığınız için SKT'si gelmiş ürünü tüketmemeniz gerekmektedir. Özellikle süt, yoğurt, et ve et ürünleri, meyve suyu, reçel, konserve gıdalar gibi ürünlerde SKT ibaresi vardır ve bu ibare çok önemlidir.



Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi ise, mikrobiyolojik olarak bozulmamış, fakat duyusal özelliklerini kaybetmiş olabilecek ürünler için kullanılır. Yani Tavsiye Edilen Tüketim Tarihi geldiğinde o ürün bozulmamıştır fakat tadı, lezzeti, görüntüsü eskisi kadar kaliteli olmayabilir. Bahsi geçen ürün eğer uygun koşullarda muhafaza edilmişse, gıdanın kendine has özelliklerini korur. Bu tarih dolduğunda mikrobiyolojik anlamda sağlığınızı etkileyen bir durum söz konusu olmaz fakat gıda karakteristik özelliklerini kaybetmiş veya kaybediyor olabilir.

Özellikle, bakliyat grubunda normal saklama koşullarında 1-2 yıl gibi bir depolama ömrü olduğu için bunun yerine tavsiye edilen tüketim tarihi verilmesi daha mantıklı hale gelmiştir.



Aynı ürün üzerinde hem SKT hem TETT bulunmaz. Bunlardan sadece biri tercih edilir. İlgili Türk Gıda Kodeksi Tebliği de bunu yönetmelikle sınırlandırmıştır.

Tüm bu bilgilerden çıkarabilecek kısa ve net sonuç ise şudur;

Bir ürünün SKT'si geçtiyse o ürün kesinlikle tüketilmemelidir. Sağlığınıza zararlı olabilir. Hem kalite özelliklerini kaybetmiş hem de mikrobiyolojik açıdan kontamine olmaya yani bozulmaya başlamıştır. 

Bir ürünün TETT'si geçtiyse o ürün kendine has karakteristik özelliklerini kaybetmiş olabilir fakat bunlar sağlığınızı olumsuz etkileyecek problemler değildir.

Son olarak bu konuyla ilgili yine sıklıkla duyduğum bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bazı insanlar SKT'si geçtikten 1 hafta sonra ürünü tükettiklerini söyleyerek bu tarihi önemsizmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Öncelikle hiçbir ürüne o ürünün insanı öldürebilecek noktaya getirecek tarihe SKT verilmiyor. Belirlenen SKT ortalama bir insan için kaldırabileceği maksimum kontaminasyon seviyesinden bir miktar daha az süreyi kapsar ki kişi yanlışlıkla SKT 'si geçmiş ürün tüketirse sağlığına ciddi şekilde zarar gelmemesi için. Fakat buna güvenerek SKT'si geçmiş ürünleri göz göre göre tercih etmeyin çünkü bu değerler üzerinde yüzlerce deney yapılarak belirlenmiş ve ortalama bir insanın sağlığı göz önüne alınmıştır. Eğer bünyeniz zayıfsa, SKT'si 1 gün geçmiş ürün bile sizi zehirleyebilir yada sağlığınızı bozabilir. İnanın bu tarihler boşu boşuna oralara yazılmıyor. Sağlığınızı düşünüyorsanız bu ibareleri dikkate alın.

Kaynak olarak Türk Gıda Kodeksi Etiket Tebliğini kullandım. Umarım keyifle okuduğunuz bir yazı olmuştur. Lütfen beni INSTAGRAM adresimden de takip edin. Merak ettiğiniz konular varsa sorularınızı sorabilirsiniz. Herkese iyi günler!

KAYNAK

TÜRK GIDA KODEKSİ ETİKETLEME YÖNETMELİĞİ, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/12/20111229M3-7.htm

INSTAGRAM

https://www.instagram.com/foodie.advices/

12 Ekim 2016 Çarşamba

Kırmızı Etin Sağlığa Etkileri Nelerdir, Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Herkese merhaba! Bugün sizlere kırmızı etin özelliklerinden, insan sağlığına etkilerinden, saklama koşullarından ve alırken dikkat etmeniz gereken kriterlerden bahsedeceğim, umarım sizler için faydalı bir yazı olur.

Hayvansal gıda tüketimi insan tarihi kadar eskidir. Özellikle göçebe hayat yaşayan kabilelerin en önemli besin kaynağı hayvansal gıdalar olmuştur. Yüksek besin değeri, yağ içeriği ve lezzeti gibi bakımlardan kırmızı et her zaman en ön plandaki hayvansal gıdalardan biri olmuştur. Bununla birlikte atalarımız göç sırasında tüketebilmek için kırmızı eti muhafaza edebilecekleri değişik ürünler üretmişler ve günümüze kadar süren bir gıda prosesi zincirinin başlangıcı olmuş.

Kırmızı et derken kastettiğimiz büyükbaş ve küçükbaş hayvanların tamamı denilebilir. Büyükbaş grubundakiler dana, sığır, inek, öküz, deve gibi hayvanlarken küçükbaş grubundakiler koyun, koç, kuzu gibi hayvanlardır. Günümüzde ülkemizde kırmızı et olarak en çok dana eti ve kuzu eti tüketilmektedir. Yöresel olarak farklılıklar görülse de çoğunluğun bu hayvanların etini tercih ettiğini söyleyebiliriz.



Kırmızı etin bu kadar çok tercih edilmesinin pek çok sebebi var fakat sağlığa etkilerinden bahsetmek gerekirse;

-Besin değeri çok yüksektir bu sebeple günlük protein, demir, çinko gibi ihtiyaçları sağlar. Bu da özellikle sağlıklı bir protein diyetiyle beslenmeyi tercih eden insanlar için bulunmaz bir nimettir.

-Vitamin ve mineral içeriği çok yüksektir, özellikle B grubu vitaminler açısından çok yüksek içeriğe sahip olduğu için demir eksikliği yada kan eksikliği problemlerinin giderilmesine yardımcı olur.

-Bağışıklık sistemini destekler. Bağırsak ve mide florasını destekler.

-Yüksek aminoasit içeriği sayesinde kemik gelişimini ve sağlığını destekler.

-Kas gelişiminde etkin rol oynar.

Bu liste daha da çoğaltılabilir, fakat şu bir gerçek ki faydaları yok sayılamayacak kadar fazladır. Bunlarla birlikte az önce de bahsetmiş olduğum gibi kırmızı etin daha uzun süre muhafaza edilebilmesi için gerekli prosesler yerine getirildiğinde et daha da sağlıklı ve besleyici bir hal alabilir.



Bu koruyucu yöntemlerden bir tanesi eti tütsülemektir. Günümüzde bu yöntemle üretilen etler füme et olarak adlandırılırlar. Bu tütsüleme işlemi ortamdaki mikroorganizma aktivitelerini bitirir ve eti daha aromatik bir hale getirir, raf ömrünün uzamasına da yardımcı olur.



Bir diğer koruyucu yöntem eti çektikten yani kıyma haline getirdikten sonra veya çekmeye gerek kalmadan; sucuk veya pastırma gibi şarküteri ürünleri haline getirmektir. Sucukla ilgili detaylı bilgileri anlattığım blog yazımı okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Bu gibi şarküteri ürünleri eski usül yapıldığı sürece hem etin raf ömrünü uzatır, hem farklı lezzetler katar, hem de fermentasyona uğramış olanları sayesinde fermentasyon yapan iyi huylu bakteriler bağırsak floranızı destekler. Eski usülden kastımı merak edenlere yine yukarıdaki linke bakmalarını tavsiye ediyorum.



Bu koruyucu yöntemlere ek olarak günümüzde kırmızı eti olduğu gibi muhafaza edebilmek için oda sıcaklığı yeterli değildir. Mikroorganizma gelişimini durdurmak için düşük sıcaklıklara ihtiyaç vardır. Bu sebeple kırmızı et, ister çekilmiş olsun ister çekilmemiş olsun her daim dondurucuda muhafaza edilmelidir. Bir diğer önemli nokta ise soğuk zinciri kırmamaya özen göstermektir. Gıda mühendisliği açısından çok önemli olan bu adım evlerimizde de geçerlidir. Bir kırmızı eti bir kez çözdürdükten sonra tekrar buzluğa kesinlikle koymamalı, ısıl işleme tabi tutarak mümkün olduğunca kısa sürece tüketmelisiniz. Aksi takdirde hem havayla hem de oda sıcaklığıyla temas etmiş olan ette mikroorganizmalar çoğalmaya başlar ve tekrar dondurucuya koymanız bu durumun önüne geçemez, etin bozulmasına sebep olur.

Son olarak kırmızı et satın alırken dikkat etmeniz gereken birkaç püf noktasından bahsedeceğim.

-İlk önce tanıdığınız ve güvendiğiniz bir tanıdık kasap bulmalısınız. Bu sayede en azından aldığınız etin istediğiniz hayvana ait olduğuna emin olursunuz. Ayrıca etin en lezzetli şekilde yemeklerde kullanılabilmesi için en az 10 gün dinlenmesi gerekir. Bilinçli kasaplar bu duruma dikkat ederler. Kasabınızın eti muhafaza ettiği ve sattığı ortamın ve dolapların hijyeni de çok yüksek önem taşır. Bu yüzden sürekli alışveriş yapabileceğiniz temiz ve güvenilir bir kasap bulmak ilk önemli adımdır. Zaten bu adımda emin olduğunuz zaman bundan sonraki adımlar çok da önemli değildir çünkü kasabınız size en kalite eti verecektir.

-İkinci dikkat etmeniz gereken şey rengidir. Etinizin pembe gri yada kızıl kahverengi tonlarda olması onun sağlıklı bir et olmadığının göstergesidir. Klasik kan kırmızısı renkte olmalıdır.


-Kokusunda alışık olmadığınız bir tuhaflık varsa kesinlikle satın almayın. Kasabınız bekleme koşullarından veya temas ettiği bir materyalden koku sinmiş dese dahi kesinlikle koku özelliği değişmiş eti tercih etmeyin çünkü etin kokusunun değişecek kadar kontamine olması bir insanın hayatını etkileyecek ciddi sonuçlar doğurabilir.

-Ne şekilde tüketeceğinize karar verin. Yemeklerinizde kullanmak üzere alıyorsanız daha yağlı parçalar, sote veya kızartma yapmak üzere alıyorsanız daha yağsız parçalar, köfte kebap gibi geleneksel lezzetler için birkaç farklı çeşit kırmızı et tercih edebilirsiniz.

-Hazır kesilmiş parçaları tercih etmeyin. Damgalı paketten çıktığını kendiniz görün ki etin gerekli usüllere uygun şekilde kesildiğine emin olun. Ayrıca bu sayede uzun süre beklemiş et satın almamış olursunuz.

-Kasaptan almak yerine paketli ürün almayı düşünüyorsanız, kesim ve paketleme, son tüketim tarihi, üretici firma gibi gerekli isimlerin yazılı olduğu etiketli, damgalı ürünleri tercih edin.

Bu liste de aynı şekilde uzatılabilir fakat en temel noktaları aktarmaya çalıştım. Son olarak kısa bir bilgi de vermek istiyorum. Bazen gıda mühendislerinin ne iş yaptığıyla ilgili bir kafa karışıklığı olabiliyor. Et sanayisinden örnek vermek gerekirse, etin kesiminden sonra kasaplara veya marketlere gidene kadar geçirdiği tüm bu bahsettiğim proseslerden gıda mühendisleri sorumludur. Saklama koşulları, ambalaj materyalleri, fermente veya füme yani kısaca şarküteri sınıfına giren et ürünlerinin geçirdiği tüm prosesler yine aynı şekilde gıda mühendislerinin kontrolü altındadır. Bir gıda mühendisinin kontrolü altında gerçekleşen et prosesine hepiniz güvenebilir ve eti iç rahatlığıyla tüketebilirsiniz. Esas problem gıda mühendislerinin olmadığı merdiven altı ortamlarda yapılan kesimler ve üretilen şarküteri ürünlerdir. Bu konuda da devlete bağlı çalışan gıda mühendisleri gerekli kontrolleri yapmak üzere görevlidirler ve beklenmedik zamanlarda denetleme yaparak kalite kontrol yaparlar. Fakat sizler de tüketici olarak güvenilir markaları veya tanıdık kasapları tercih ederseniz sağlığınız için doğru bir adım atmış olursunuz. 

Benim kırmızı etle ilgili bulgularım bu kadar. Umarım sizler için faydalabileceğiniz bir yazı olmuştur. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Keyifli ve sağlıklı günler!

Kaynaklar

http://www.medicaldaily.com/3-benefits-eating-meat-234798


Red meat consumption: An overview of the risks and benefits AJ McAfee, EM McSorley, GJ Cuskelly, BW Moss, - Meat science, 2010



Instagram
 

10 Ekim 2016 Pazartesi

Türk Gıda Kodeksi Tebliğ'leri Hakkında

Herkese merhaba! Bu yazımı bilinçli tüketicilerin yediklerine içtiklerine dikkat etmek için yaptıkları araştırmalarla ilgili kullanabilecekleri en temel kaynaktan bahsetmek için hazırladım. Diğer yazılarımdan daha kısa bir yazı olup, sizlere yol gösterici olması açısından yazdım, umarım beğenip faydalanabileceğiniz bir yazı olur.

Gün geçtikçe gelişen teknoloji sayesinde gıda teknolojileri de ciddi şekilde ilerlemiş durumda. Bu durumda her geçen gün raflarda yeni bir ürün görmek mümkün. Bilinçli tüketiciler olarak gıda teknolojisini de takip etmek istiyor, yediğimiz içtiğimiz ürünler hangi koşullarda üretiliyor, içine ne konuyor, ne kadar süre nerde saklanmalı, ambalaj materyali nedir gibi soruları merak ediyor ve cevaplarını bilmek istiyoruz. Biz mühendis adaylarının bile bir ürünün içindekiler kısmına bakarken kendini yabancı hissettiği bazı maddeler olabiliyor. Yada bazen tanıdığımız bir madde de olsa niçin o gıdada kullanıldığını veya kullanılmasında bir sakınca olup olmadığını bilmiyor olabiliriz.

Bu gibi durumlarda her zaman en güvenilir kaynak Türk Gıda Kodeksi'nin ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık bakanlığının yayınladığı gerekli tebliğlerdir. Bu tebliğler A'dan Z'ye gıdayla ilgili her konu hakkında gerekli sınırları çizen bilgilendirmeler niteliğindedir. Öyle ki "Etiket Tebliği" adı verilen tebliğ sayesinde bir gıda maddesinin ambalajındaki marka ambleji, üretici firma, içindekiler kısmı, son kullanma tarihi gibi bilgilendirmelerin yerleri bile belirlenmiştir.



Bir önceki yazımda da bahsetmiş olduğum gibi diyelim ki tüketeceğiniz gıdanın içindekiler kısmında değişik bir katkı maddesi gördünüz ve anlamını bilmiyorsunuz. Bu durumda hemen Katkı Maddeleri Tebliği diye aratarak internetten kolayca erişim sağlayabilirsiniz.

Yada başka bir örnek vermek gerekirse tüketeceğiniz gıdanın besin değerleri tablosundaki değerleri kıyaslamak ve doğru değerleri öğrenmek yada hangi proseslere tabi tutulmasının zorunlu olduğunu öğrenmek isterseniz onu da bu tebliğlerde bulmak mümkün. Mesela salçada likopen değerinin maksimum kaç olması gerektiğini öğrenmeniz gerekirse "Salça Tebliği"ni aratıp bu değerlere ulaşmanız mümkün.



Bir gıda ham maddesinin kalitesini belirleyen dış görünüş özellikleriyle ilgili fikir sahibi olmak isterseniz de tebliğlerden yararlanabilirsiniz. Örneğin "Muz Tebliği"nde muzun çeşitleri ve dış görünüşleri hakkında gerekli bilgiler verilmiştir.

Örnekler bu şekilde çoğaltılabilir. İleride iş hayatına atılacak olan gıda mühendisleri adaylarının en temel kılavuzlarından biridir tebliğler. Aynı şekilde bilinçli tüketicilerin de faydalanabileceği, benim de yazılarımda sıklıkla başvurduğum bir kaynak olduğu için böyle bir bilgilendirme yazısı yazmak istedim.

Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Beni instagramda takip etmeyi unutmayın. Herkese iyi günler!

Instagram

http://instagram.com/foodie.advices

Koruyucu Katkı Maddeleri Zararlı Mıdır?

Herkese merhaba! Bugün sizlere özellikle hazır gıdalarda sıklıkla rastladığımız bir ekstra madde olan koruyucu katkı maddelerinin ne olduklarından ve insan sağlığına etkilerinden bahsedeceğim, umarım keyifle okuyacağınız bilgilendirici bir yazı olur!

Son yıllarda özellikle hazır çorba gibi hızlı bir şekilde tüketebileceğiniz hazır gıdalarda "Koruyucu Katkı Maddesi İçermez." ibaresi dikkatinizi çekmiş olabilir. Böyle bir ibareyi görene kadar pek çoğunuz koruyucu katkı maddesinin ne olduğunu belki de daha önce hiç duymamış olabilirsiniz. Fakat böyle bir maddenin gıdada kullanılmadığına dair özel bir ibare bulunması, aklımıza koruyucu katkı maddelerinin sağlığa zararlı olabileceği gerçeğini getiriyor. Öncelikle bu maddelerle ilgili genel bir tanım yapmak istiyorum.


Koruyucu katkı maddesi dediğimiz şey gıdanın kalitesinde bir kayba sebep olmadan raf ömrünü uzatmamızı sağlayan ekstra kullandığımız maddelerdir. Bunlar bitkisel kaynaklı veya hayvansal kaynaklı olabilir. Her zaman adıyla değil çoğunlukla E kodlarıyla literatürde geçerler ve bir hazır gıdanın içindekiler kısmında bu kodlar aracılığıyla koruyucu katkı maddelerini ayırt edebiliriz.

Hayvansal kaynaklı olanların büyük bir çoğunluğu domuzdan elde edildiği için müslümanlar açısından tüketilmeye uygun değildir. Bu sebepten özellikle müslümanların azınlıkta olduğu bir ülkede bir üründe "halal" ibaresi varsa bunun domuz kaynaklı bir koruyucu katkı maddesi içermediğini anlayabilirsiniz.


E200den E290lara kadar pek çok farklı koruyucu katkı maddesi olmakla beraber bunların hepsinin insan sağlığına zararlı olduklarını söyleyemeyiz. Zararlı olduğu halde özellikle Türkiye'de kullanılan birkaç tanesinden bahsedeceğim fakat öncelikle bir noktayı aydınlatmak istiyorum. Bu konuya ayrıca ilerleyen yazılarımdan birinde de değinmeyi planlıyorum.

Herhangi bir katkı maddesini hiçbir firma kafasına estiği gibi kullanamaz. Özellikle Migros, Carrefour gibi büyük ve gıda mühendisleri tarafından denetlenen marketlerde alışveriş yapıyor veya tanınmış markaların ürünlerini tüketiyorsanız bu konuda ekstra rahat olabilirsiniz çünkü her bir maddenin kullanımını Türk Gıda Kodeksi ve ilgili bakanlık, tebliğlerle sınırlandırmıştır. Gıdayla ilgili her alanda olduğu gibi katkı maddeleri konusunda da firmalar ilgili tebliğe uymalı, kullandıkları maddeler varsa da maddelerin miktarı belirli sınırlar içinde olmalı ve ürünün ambalajında belirtilmelidir. İlgili tebliği aşağıya bırakacağım. Bu tebliğde hangi katkı maddeleri kullanılabilir, hangileri kullanılamaz, kullanılabilecek olanların miktarları gibi tüm ilgili konularla ilgili yeterli ve detaylı yönetmelik mevcut. Arzu ederseniz ekleyeceğim linkten ulaşababilirsiniz. Gelelim özellikle bilmemiz ve dikkat etmemiz gerekenlere...

E310 Propyl Gallate yağların yapısının bozulmasını engellemek amacıyla kullanılan bir koruyucu maddedir. Hem katı hem sıvı yağlarda bulunup yağlı pek çok üründe de olabilir. Hazır patates, hazır et ve tavuk ürünleri, hazır salata sosları gibi gıdalarda rastlanabilir. Yapılan bazı araştırmalar bu maddenin kansere, mide hastalıklarına, bağırsak rahatsızlıklarına sebep olabileceğini göstermiştir. Bu konuyla ilgili araştırma kaynağım yabancı bir kaynak olup onu da aşağıya ekleyeceğim.


E250 Sodyum Nitrite nitrit tuzu olarak bilinen ve hemen hemen tüm işlenmiş et ürünlerinde bulunan bir çeşit koruyucudur. Bu noktada daha çok fikir sahibi olabilmeniz için daha önceden yazmış olduğum Fermente ile Isıl İşlem Görmüş Sucuk Arasındaki Farklar araştırma yazıma bir göz atabilirsiniz. Kısaca özetlemek gerekirse bu koruyucu katkı maddesi pek çok ülkede yasaklanmış olup kanserojen etkileri olduğu bilinen, etteki veya et ürünlerindeki kırmızı rengi korumaya yardımcı bir katkı maddesidir. Günümüzde insanlar daha bilinçli şekilde tüketmeye başladığı için bazı markalar "E250 kullanılmamıştır" ibaresini özellikle ekliyor fakat ülkemizde kullanımında herhangi bir yasaklama henüz yok.



E220 sülfür dioksit ciddi bağırsak problemlerine sebebiyet verebilen bir katkı maddesidir. Kurutulmuş meyvelerde veya şarapta mikropları önlemeye yardımcı olarak yani mikrobiyal gelişimi yavaşlatan bir ürün olarak kullanılır ve kömür katranından elde edilir. Bağırsak sorunlarının yanısıra böbreğe de ağır gelmekte ve problemlere yol açabilmektedir.




E201, 202, 203, 234, 242, 260, 262, 263 ve 297 dışındaki koruyucu tüm katkı maddelerine karşı mesafeli olmanızda fayda var. Bunların kullanımında herhangi bir sıkıntı olmamakla beraber insan sağlığına ciddi bir zararları olduğuna dair yürütülmüş ve sonuca ulaşmış bir araştırmaya da denk gelmedim.

Benim kişisel tavsiyem, tükettiğiniz hazır gıdalardaki içindekiler kısmını kontrol etmeniz ve tanımadığınız E kodlu bir madde gördüğünüzde bununla ilgili ufak bir araştırma yapmanız. Mümkün olduğunca yabancı kaynaklara bakabilirseniz yada kıyıda köşede kalmış siteler yerine daha güvenilir makaleler paylaşan siteleri tercih ederseniz doğru bilgiye ulaşma şansınız artar. Her halükarda az önce de belirttiğim gibi katkı maddelerinin kullanımı halihazırda sınırlandırıldığı için içiniz rahat olsun.

Umarım sizler için faydalı ve bilgilendirici bir yazı olmuştur. Kullandığım kaynakları aşağıya ekliyorum. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Herkese iyi günler!

Kaynaklar

https://www.efsa.europa.eu/en/efsajournal/pub/3642
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/06/20130630-4.htm

Instagram

http://instagram.com/foodie.advices

2 Ekim 2016 Pazar

Kolesterol Nedir, Alternatif Tedavisi Nasıldır, Cevizin Faydaları Nelerdir?

Herkese merhaba! Bugün sizlere çok faydalı bir kuruyemiş türü olan cevizden bahsetmek istiyorum.

Yapısı itibariyle üzerindeki ince zarda da dahil olmak üzere yüksek miktarda fenolik asitler, taninler ve flavonoidler içerir. Hatta bu içeriğin %90ı o ince zarda mevcuttur. Bazı kaynaklar bu zarı çıkarmanız gerektiğini söyler sebebiyse fenolik bileşiklerin verdiği buruk tattır fakat bu bileşikler cevize muazzam bir içerik sağlamaktadır bu sebepten sadece kabuğunu kırıp zarını ayırmadan tüketmenizi tavsiye ederim.

Fenolik asit içeriğini bir kenara bırakırsak E vitamini açısından da çok yüksek bir içeriğe sahiptir. Potasyum, kalsiyum, manganez gibi mineral içeriği de aynı şekilde çok yüksektir.
Bu kuvvetli içeriğin sağladığı faydalara değinmek gerekirse;

-En bilinen faydası kolesterolü dengeleyici bir yapıya sahip oluşudur. Bu noktada size birebir deneyimlenmesine şahit olduğum bir tarifi aktarmak istiyorum. 

Yüksek kolesterol değerlerine sahip bir tanıdığım her gün uyguladığı bu tarif ve tabiki düzenli beslenme sayesinde 1 ayın sonunda bu problemi aştı ve kolesterolü normale döndü. Her gece yatmadan 3 tane kırılmış cevizi 1 bardak suya koyup sabaha kadar bekletti. Sabah aç karna önce bu suyu içti sonra da cevizleri yedi. Az önceden de belirttiğim gibi üstündeki ince zarı temizlemedi kendisi. Cevizin kolesterolü düzenleyici etkisi ve yüksek E vitamini içeriği sadece 1 ayda faydasını göstermiş oldu. Çevrenizde yüksek kolesterol sorunu yaşayan tanıdıklarınız varsa bu basit yöntemi denemesini tavsiye ederim.

Cevizin diğer faydalarından da kısaca bir bahsetmek istiyorum;

-Kan basıncını düzenler.
-2. tipten diyabet hastası olanların kan şekerini düzenler ve insulin değerlerini normal seviyeye getirir.
-Diyet yapan insanların günlük 3-4 tane tüketmesi halinde yüksek miktarda enerji ve doygunluk hissi verir.
-Farklı antioksidan içerikleri olduğu için kansere karşı önleyici bir etkisi olduğu yönünde araştırmalar vardır. Literatüre kesin olarak yansımış bir etkisini göremedim ama antioksidan içeriği yüksek olduğu için kansere karşı mücadelede tüketilebilecek bir ürün denilebilir.
-Hafızayı güçlendirir, dış görüşünü beyine benzediği için beyine faydalı olduğu bu şekilde akılda tutulabilir. İnternette bununla ilgili çokça görsel olmasının sebebi budur.
Cevizin bunlarla beraber metabolizmayı hızlandırıcı, bağışıklık sistemini güçlendirici, metabolik hastalık risklerini düşürücü gibi etkileri vardır. Bağırsak sorunları yaşayan insanların da gönül rahatlığıyla yiyecebileceği bir kuruyemiştir. 

Cevizle ilgili bu bahsettiklerimden sonra kolesterol konusuna da kısaca bir değinmek istiyorum. Kolesterol hayvansal gıdalar aracılığıyla vücudumuza aldığımız yağ bazlı bir maddedir. İyi kolesterol, kötü kolesterol şeklinde iki tipini duymuş olabilirsiniz fakat normalde kolesterol tek tiptir. Normal şartlar altında vücudumuzda bazı hormonların yapısında da bulunan kolesterol insan vücudu tarafından da ihtiyaç olduğu kadar üretilir. Dış kaynaklar aracılığıyla da aldığımız takdirde vücudumuzda yüksek miktarlarda bulunabilir. Kolesterolün kanda dolaşabilmesi için suda çözünebilen maddelerle birleşmesi gerekir. Bu kompleks yapının karaciğerden diğer organlara taşınmasını sağlayan yani kötü kolesterol olarak bilinen, bir de kandan karaciğere taşınmasını sağlayan yani iyi kolesterol olarak bilinen iki türü vardır. Yani kolesterol aslında tek tiptir fakat kompleks oluşturduğu ve organlar arası geçişler halinde olduğu için iyi kötü diye sınıflandırılmıştır. Kötü huylu dediğimiz tipin kötü huylu olmasının sebebi, kanda taşınırken iletildiği organlarda yağ birikimine yani yağlanmalara sebep olmasıdır. Kalp damarlarındaki yağlanmaların en büyük sebeplerinden biri kötü huylu kolesteroldür.
Yüksek kolesterol dendiğinde kötü huylu kolesterolün yani kandaki kolesterol miktarının fazla olduğunu anlayabiliriz. Bu değerleri olması gereken seviyeye döndürmek ise iyi huylu kolesterol seviyesini yükseltmekle sağlanabilir. Tabiki bu konuda öncelik bir uzman hekimden yardım almak ve gerekli tedaviye uymaktır. Ancak alternatif olarak yapacaklarınız sayesinde tedavi sürenizi kısaltabilirsiniz. Bu alternatiflere kısaca değinmek gerekirse;

-Düzenli ve yağsız beslenme alışkanlık haline getirilmelidir. Kızartmalardan, hamur işlerinden en azından kolesterol düzene girene kadar uzak durulmalıdır.
-Günlük egzersiz yapılmalı, kardiyo çalışmalarına ağırlık verilmeli, günde en az 20 dk tempolu yürüyüş yapılmalıdır.
-Lifli besinler tüketilmelidir. Yulaf, elma, armut gibi alternatifler hem doyurucu hem kolesterol dengeleyicidir.
-Balıktaki yüksek Omega-3 içeriği iyi kolesterolü yükseltir. Fırınlanmış veya ızgara balık haftada 3 öğün tüketilebilir.
-Yağ olarak soğuk presslenmiş sızma zeytinyağı tercih edilmelidir.
-Yukarda da belirttiğim gibi ceviz ve fındık gibi kuruyemişler tüketilmelidir.
Bu adımları uygularsanız kısa bir sürede kolesterol sorununu aşabilirsiniz. Kolesterol sorununun yaşı yoktur. Bu yüzden genç olsanız dahi eğer merdiven çıkarken zorlanıyorsanız veya kalp çarpıntılarınız varsa bir kan testi yaptırıp kolesterol değerlerinize baktırmanızı tavsiye ederim. Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Beni instagramda da takip ederseniz çok sevinirim. Herkese sağlıklı günler!

Kaynaklar

http://www.whfoods.com/genpage.php?tname=foodspice&dbid=99
http://www.duzkoydh.gov.tr/detay.php?id=27&cid=28
http://www.nhlbi.nih.gov/health/health-topics/topics/hbc

Instagram


19 Eylül 2016 Pazartesi

Hayvansal Yağlar ile Bitkisel Yağlar Arasındaki Farklar, Hangisini Tüketmeliyiz?

Herkese merhaba! Uzun bir süre internetle ilgili sıkıntı yaşadığım için yazı yayımlayamadım. Artık internetime kavuştuğum için eski tempomda, mümkün olduğunca günlük yazılar paylaşmaya devam edeceğim.

Bugün sizlere günlük hayatta pek çok yemekte kullandığımız bitkisel ve hayvansal yağların sağlık açısından farklarını ve hangisini tüketmenin daha sağlıklı olduğunu anlatacağım. Tabi ki anlattığım şeyler benim araştırmalarım sonucu elde ettiğim bilgilerden oluşuyor. Bu yüzden siz yine de herhangi bir rahatsızlığa bağlı olarak diyet uyguluyorsanız, bir uzmana danışmadan yağ tüketim alışkanlığınızı değiştirmeyin.

İlk olarak temel fark; bildiğiniz üzere biri hayvan kesildikten sonra elde edilen vücudunda depolamış olduğu yağlardır, bitkisel yağlar ise yağ içeriği yüksek olan bitkilerden yapısındaki yağın toplanmasıyla elde edilir.

bitkisel yağ ile ilgili görsel sonucu


hayvansal yağ ile ilgili görsel sonucu


Bu yağın tüketilebilir hale gelmesi için geçtiği pek çok adım var ve bunlar genel olarak rafinasyon olarak adlandırılır. Yağın rafinasyonu olarak geçen bu proseste, yağın yapısındaki yapışkan maddelerin uzaklaştırılması, asitliğin düzenlenmesi, kokusunun giderilmesi gibi pek çok adım vardır.

Herhangi bir bitkiden yağın tamamen tüketilebilir hale gelmesine kadar geçen sürede görmüş olduğu tüm prosesler dikkate alınırsa bunlar maalesef yağın doğal yapısını bir nebze bozmaktadır. Bu bozulma yüksek sıcaklık ve basınçlardan kaynaklanmaktadır ve sonucunda günümüzde sıklıkla duyduğumuz trans yağlar meydana gelir.

Trans yağ dediğimiz yağ çeşidi yağın moleküler yapısının bozulmuş halidir. Bir yağ asidinde var olan karbon hidrojen bağının kırılıp hidrojen yerine çeşitli kimyasalların yerleşmesi sonucu radikal bir molekül ortaya çıkar. Sağlığımız için son derece tehlikelidir çünkü trans yağ dediğimiz yağın yapısı hücre zarında bulunan Omega-3 yağıyla çok benzemektedir. Hücre zarında Omega-3'ün yerleşeceği yerlere yerleşen trans yağlar, hücre zarı yapısının bozulmasına ve dolayısıyla hücrenin de sağlığını yitirmesine ve işlevlerini zamanla kaybetmesine yol açar. Maalesef ki kansere kadar uzanabilen ciddi zararlı etkiler ortaya çıkartır.

Tabiki sadece bitkisel yağ elde edilirken trans yağ oluşmaz. Bitkisel yağları kızartma yağı olarak kullandığınız zaman da sıcaklığa bağlı olarak sürekli trans yağlar oluşmaya devam eder. Özellikle fastfood tarzı yiyecekler satan yerlerde aynı yağda onlarca tava patates kızartılır ve kullanılan yağ tam bir trans yağ bombası haline gelir.

Sadece geçirdiği proseslerden dolayı sahip olduğu trans yağ miktarı ürünlerin ambalajlarından Tebliğ gereği belirtilmektedir ve belli bir sınır değerin altındadır. Bu sınır değerler insanların ortalama olarak kaldırabileceği sınır değerlerdir fakat herkesin bünyesi farklıdır ve bu yağların vücutta akümüle olması yani birikmesi sonucunda uzun vadede ciddi zararlarını görebilirsiniz.

Hayvansal yağlara gelecek olursak; son yıllarda bu yağların kalp damarlarını tıkadığı ve kolesterolü yükselttiği söyleniyordu ve bu yüzden insanlar çok temkinli yaklaşmaya başladı. Bana inanmayıp kendiniz de bu konuda bilimsel bir makale ararsanız kesinliği kanıtlanmış bir çalışma göremeyeceksiniz. Hayvansal yağlı ürünler tüketmek tek başına böyle bir şeye sebebiyet vermez. Hayvansal yağlarla beraber ciddi miktarda şekerli ve karbonhidratlı gıdalar tüketildiği zaman damarlarda yağlanma görülebilir. Çünkü ihtiyaç duyduğunuzdan daha fazla kalori almış olursunuz ve insan vücudu gereğinden fazla olan bu her türlü enerji maddesini yağ olarak depolar. Dolayısıyla kalp ve damar yağlanması gibi problemlerde tek başına hayvansal yağ tüketimi belirleyici bir parametre olamaz. Eğer hayvansal yağlar günlük olarak tüketilen bir yağ ise ve kişi düzgün bir beslenme tarzına sahipse böyle bir sorun ortaya çıkmamaktadır.
kolesterol ile ilgili görsel sonucu


Anlattıklarımdan da anlaşıldığı üzere hayvansal yağlar bitkisel yağlara daha sağlıklıdır. Belki ağır geldiği için, belki kokusundan dolayı, belki de alışkanlıklarımız farklı olduğu için günlük hayatımıza hayvansal yağları sokmak zor olabilir ama unutmayın ki atalarımız yıllarca hayvansal yağlarla beslendiler ve göçebe hayat sürmüş Türklerin bu beslenme şekilleri, günümüzde pek çok önemli diyete ilham vermektedir. 

Fakat bununla beraber eğer bitkisel olup sağlıklı olan bir yağ arayışı içindeyseniz soğuk press yöntemiyle elde edilmiş sızma zeytinyağı sağlığınız için zararı olmayan bir yağ çeşididir ve yine aynı şekilde yüksek ısılara maruz bırakılmadan tüketildiği müddetçe bu yağ çeşidi de uzun ve kısa vadede size zarar vermeyecektir.
zeytinyağı ile ilgili görsel sonucu


Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Bu yazımda herhangi bir kaynak kullanmadım çünkü bu konu benim çok önceden araştırmasını yaptığım bir yazıydı ve aklımda kalanları sizlerle bu şekilde paylaşmak istedim. Eğer ki ekstra kaynağa ihtiyaç duyarsanız seve seve daha önceden kullandığım kaynaklarımı sizlerle paylaşabilirim. Yazılarımla ilgili güncel bilgileri takip edebilmek ve ekstra bilgilerden de faydalanabilmek için lütfen beni instagramda da takip etmeyi unutmayın.

Herkese keyifli günler diliyorum!

Instagram

instagram.com/foodie.advices


2 Eylül 2016 Cuma

Gaps Diyeti Nedir?

Herkese merhaba! Bugün sizlere kendim de tesadüfen öğrendiğim ve çok ilgimi çekmiş olan bir diyet olan GAPS diyetinden bahsedeceğim.

Dün yazmış olduğum "Meyveli Yoğurt Otizm Hastalığına Sebep Olur Mu?" araştırma yazımdan sonra bir arkadaşım benimle irtibata geçti ve otizm hastalığının tedavisinde ilerleme sağlamış olan bir diyetten bahsetti. Ben de bu konuyla ilgili bugün araştırmamı yaptım ve sizlerle de bilgilerimi paylaşmak istedim.
gaps diyeti ile ilgili görsel sonucu

GAPS ingilizce kökenli bir kelime grubunun kısaltılmış hali. Literatürde "Gut and Psychological Syndrome" yani "Bağırsak ve Psikoloji Sendromu" olarak geçiyor.

Genel mantığı ise pek çok psikolojik rahatsızlığın bağırsak anormalilerinden kaynaklandığını savunuyor. Bağırsak florasında veya epitel dokusunda meydana gelen hasarlar sonucu bağırsaktan sızan toksinlerin kana ulaşması ve beyin fonksiyonlarını etkilemesi sonucu kişinin hayatı boyunca mücadale edeceği psikolojik rahatsızlıklara hatta daha ileri vadede otizme kadar sorunlar ortaya koyduğu temeline dayanıyor. Tabiki bu durum sadece psikolojik sorunları değil fizyolojik problemleri de tetikliyor. Bu sızıntı kana karışmasıyla birlikte pek çok dokuda tahribata sebep olabiliyor. Bu sebeple GAPS aynı zamanda "Gut and Psyhological Syndrome" yani "Bağırsak ve Fizyoloji Sendromu" olarak da geçiyor. Bu durum yetişkinlerde görülebildiği gibi annenin hamileliği sürecinde bebeğe de geçebiliyor.toxic gut syndrome ile ilgili görsel sonucu


Bu bağırsak tahribatına son yıllarda şekillenen beslenme alışkanlığımız olduğu düşünülüyor. İşlenmiş gıdalar, nişastalı gıda tüketimi, fast fooda ilginin artması, katkı maddeleriyle dolu hazır gıdaların tüketimi gibi yeme alışkanlıklarının bağırsak florasını bozduğu ve epitel dokuyu tahribata uğrattığı düşünülüyor.

Bu düşünceden yola çıkarak ortaya çıkan Gaps Diyeti, bozulan bağırsak florasını düzenlemeyi ve yıpranan epitel dokuyu onararak kalıcı bir çözüm bulmayı vaadediyor. Bunu ilaçlar yoluyla değil tamamen doğal bir beslenme yöntemiyle yapacak olmamızın sebebi ise yine aynı şekilde geçtiğimiz yıllarda ciddi şekilde artan antibiyotik tüketiminin de bağırsak yapısını bozmasından kaynaklanıyor.
gaps diyeti ile ilgili görsel sonucu


Bu diyet dışardan bakıldığında bir nebze zor gözükse de esasen bir geçmişe dönüş olarak kabul edilebilir. Özellikle geçmişte göçebe yaşam tarzına sahip Türklerin beslenme yöntemiyle ciddi benzerlikleri vardır ve bu da eski Türklerin yaşam sürelerinin niçin bu kadar uzun olduğuna bir örnek gösterilebilir.

Diyetin biraz zorlayıcı olabileceği düşüncesiyle alternatif olarak başlanabilecek bir başlangıç diyeti de düşünülmüş. Genel olarak spesifik bir karbonhidrat diyeti gibi karbonhidrat içeren neredeyse her şeyden uzaklaşılıyor, şeker ve nişasta hayatımızdan çıkıyor, fermente ürünler ana öğünlerin yanına geliyor. Diyetin temel yapı taşlarından bahsetmek gerekirse;

-En önemli öğünler et ve balık ürünleri. Her gün ana öğün olarak tüketmemiz gerekiyor. Özellikle haşlama yöntemiyle tüketilmesi gerekiyor. Pek çok önemli vitamini suya geçeceği için bu et suyu da çok önemli. Bazen çorba olarak bazen içecek olarak tüketilmeli.

-Sütten yani çiğ süt tüketiminden uzaklaşılıyor. Süt proteini kazeinin bağırsak epiteline zararlı olmasından dolayı ve sütün çoğu zaman alerjen olması hatta gaz problemi gibi problemlerden dolayı sadece fermente süt ürünleri yani yoğurt, kefir gibi ürünler tercih ediliyor.

-Yumurta bu diyetin vazgeçilmezi. Özellikle sarısı neredeyse anne sütü kadar faydalı olduğu için yumurta da rahatlıkla tüketilebilir.

-Nişasta içermeyen tüm sebzeler, haşlanmış olarak ve çiğ şekilde tüketilebilir. Mevsimi olmasına ve hormonsuz olmasına özen gösterin.

-Bütün meyveler çiğ veya kurutulmuş olarak tüketilebilir. Yine aynı şekilde mevsimi olması, hormonsuz olması ve kurutulmuş ise katkı maddesi içermemesi çok önemli.

-Kuruyemişler tüketilebilir. Ara öğün olarak besin değeri yüksek bir alternatiftir.

-Yağ tüketiminde sadece hayvansal yağ tercih edilmeli. Belki de en zor kısmı bu. Fakat bu en önemli adımlardan biri. Bitkisel yağların girdiği prosesler ve trans yağ içermeleri sebebiyle kesinlikle katı tereyağı, sadeyağ, danayağı, kuzuyağı gibi yağlar tercih edilmeli.

-Balın doğal olduğuna eminseniz bal tüketimi de çok önemli. Doğal bir alternatiftir.

-Fermente tüm ürünler mükemmel bir alternatiftir. Turşu bu diyetin vazgeçilmezlerinden.
turşu ile ilgili görsel sonucu



İşte görmüş olduğunuz bu adımları kapsayan Gaps diyetinin temeli bu şekilde. Bu diyetle ilgili ayrıntılı bilgileri diyetin yaratıcısı olan kişinin kitabından bulabilirsiniz. Linkini aşağıya ekleyeceğim. Ama şuan bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Gaps diyetini araştırdığımda karşıma sadece diyetin yaratıcısı olan kadın ve onun kitabıyla ilgili bilgiler çıktı. Ben de bu olayı destekleyen bilimsel makaleler bulup taramak istedim.

Gaps diyetinin yaratıcısı tek bir kişi olsa da ve literatürde kabul görmüş ciddi etkileri olmasa bile GAPS gerçekten var olan bir durum. Özellikle yabancı makalelerde beslenme alışkanlığının bağırsak florasını ve bağırsak epitel dokusunu bozduğunu ve bu bozulmalardan dolayı bağırsaktan sızan toksik maddelerin kana karışmasıyla hem fizyolojik hem psikolojik problemlere sebep olabildiği anlatılmış ve literatürde bununla ilgili yapılmış çokça araştırma mevcut. Kendim yararlandığım birkaç makaleyi buraya ekleyeceğim.

Son olarak benim tavsiyem, eğer kendinizde veya çevrenizde ciddi bir psikolojik veya fizyolojik rahatsızlık olduğunu düşünüyor ve alternatif bir çözüm arıyorsanız bu diyete ciddi bir şekilde göz atmanızı ve imkanlarınız el veriyorsa denemenizi tavsiye ederim. Zararlı hiçbir noktası olmayan bu diyetin her halukarda faydasını göreceğinize inanıyorum. Otizm konusunda ne kadar faydalı olur bilmem ama en azından bağırsak floranızı düzenleyerek yaşam standartınızı yükselteceği kesin. 

Umarım sizler için keyifli bir yazı olmuştur. Kullandığım tüm kaynakları aşağıya ekleceğim. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Keyifli günler diliyorum!

Kaynaklar

http://www.gapskitap.com/gaps-diyeti-1.html

Gut And Psychology Syndrome The GAPS in our Medical Knowledge,  Natasha Campbell-McBride, MD

The role of psychological and biological factors in postinfective gut dysfunction,  23 September 1998

A controlled trial of psychological treatment for the irritable bowel syndrome, E Guthrie, F Creed, D Dawson, B Tomenson - Gastroenterology, 1991



Instagram

instagram.com/foodie.advices

1 Eylül 2016 Perşembe

Meyveli Yoğurt Otizm Hastalığına Sebep Olur Mu?

Herkese merhaba! Bugün sizlere son yıllarda sağdan soldan çokça duyduğumuz bir konu olan meyveli yoğurdun insan sağlığına etkileri hakkında bilgi vereceğim.

Özellikle gelişim çağındaki çocukların severek tükettikleri meyveli yoğurtlar için son yıllarda davranış bozukluğuna hatta otizme yol açtığına kadar önemli iddialar ortaya atılmıştır. Bir gıda mühendisi ve her şeyden önce bir tüketici olarak bunun aslını araştırmak istedim çünkü 22 yaşında hala meyveli yoğurtları severek tüketen birisiyim. Haliyle bu konu beni de şüpheye düşürdü ve hem yabancı kaynaklardan hem de yerel kaynaklardan yaptığım araştırmayı bu yazımda derledim.
meyveli yoğurt ile ilgili görsel sonucu


Öncelikle meyveli yoğurt üretimine kısaca değinmek istiyorum. İlk olarak çiğ süt pastörize edilir. Bu işlem sütte var olan zararlı bakterileri uzaklaştırmak için yapılan klasik bir ısıl işlem diyebiliriz. Sonrasında ürünün mayalanacağı sıcaklığa geri döndürülür ve herhangi bir aroma eklenecekse bu aşamada eklenir. Meyveyle beraber meyvenin konsantre hali de eklenir çünkü bu şekilde istediğimiz aromanın tadını daha çok elde edebiliriz. Bu adımlardan sonra yoğurt kültürü de eklenip ürün kaplara doldurularak inkübasyona bırakılır ve belli bir sıcaklık ve ortamda mayalanması beklenir. Ekstra meyve parçacığı eklenecekse bu mayalanma işleminden sonra eklenebilir. Son olarak ambalajlanıp dağıtımı yapılır.

meyveli yoğurt ile ilgili görsel sonucu

Bilinen faydalarından da kısaca bahsetmek gerekirse;

-Sindirim sistemine yardımcı olur.
-Kalsiyum içeriğine bağlı olarak kemik gelişimini destekler.
-Besin değerleri açısından yüksektir, düşük kalorili bir ara öğün olarak tercih edilebilir.
-İçeriğindeki meyveler sayesinde yüksek vitamin içeriği vardır.
-Bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur.

meyveli yoğurt ile ilgili görsel sonucu


Mantıklı bir şekilde bu adımları düşünürsek, bahsettiğimiz ciddi hastalıklara sebep olabilecek bir durum yok çünkü sadece süt pastörize edildi ve aroma maddesiyle (ki bu aroma maddesi de meyve ekstratıdır yani konsantre haldeki doğal meyvedir veya meyve suyudur) karıştırılıp mayalanmaya bırakıldı. Bu noktada tek zararı sütten ve aromadan alacağı şekerden dolayı dişlerinin zarar görmesi olabilirdi. Bu konuda yapılmış bir araştırma meyveli yoğurt tüketen çocukların %36'ında dental erozyon yani diş veya diş etlerinde aşınma gözlemlendiğini ve buna yapısındaki şekerin sebep olduğunu ortaya koymuştur. Fakat tabiki her şekerli şeyden sonra olması gerektiği gibi meyveli yoğurt yedikten sonra da dişler fırçalansa bu sorunun önüne pekala geçilebilir. İşler bu şekilde yürüyorsa meyveli yoğurda niçin bu kadar anlam yüklendi?
sağlıklı dişler ile ilgili görsel sonucu


Aslında cevap çok basit. Bu şemada her markanın uygulamadığı bir adım daha var. O da ürünün rengini aromasına uygun hale getirmek için ürüne ekstra renklendirici kullanmak. Örneğin çilekli yoğurt hazırlanıyorsa pembe renklendirici kullanmak, şeftalili yoğurt hazırlanıyorsa sarı renklendirici kullanmak, orman meyveli yoğurt hazırlanıyorsa mor renklendirici kullanmak gibi...

Yıllardan beri meyveli yoğurdu bu kadar tehlikeli diye itham etmelerinin sebebi günümüzde çok az markanın kullandığı renklendirici hilesiymiş. İçindekiler kısmını incelediğinizde renklendirici diye bir ibare göremezseniz E koduyla başlayıp 100'den 199'a kadar devam eden tüm ibareler de renklendirici anlamına gelmektedir. Örneğin E104 quinoline yellow adı verilen bir renklendiricidir.

Tüm renklendiriciler için tehlikelidir veya insan sağlığını olumsuz etkiler gibi bir yorum yapmak doğru değildir zira bunların içinden bazıları tamamen doğal kaynaklıdır. Örneğin E140 klorofil olarak bilinen bitkilere yeşil renk veren pigmenttir ve gıdalarda yeşil renk vermek için kullanılan bir renklendiricidir.

Özellikle çocuk sağlığında ciddi zararları olduğu tespit edilmiş renklendiricilerden örnek vermek gerekirse; E102, E104, E124, E127 ve E150 en çok kullanılan renklendiricilerdir. Bunlardan ilk üçü, sarı ve kırmızı tonlar oldukları için yoğurtlarda rahatlıkla kullanılabilir.
renklendirici ile ilgili görsel sonucu


Sadece bazı Avrupa ülkelerinde kullanımları yasaklanmıştır. FDA tarafından kullanımı yasaklanmamıştır. Çünkü yapılan araştırmalar aslında tam olarak net değildir ve literatürde kabul görmüş insan sağlığına otizm derecesinde zarar verdiği kanıtlanmış değildir. Fakat bunun sebebi bu tip incelemelerin sonuçlarının uzun vadede elde edilecek olmasıyla birlikte, etkilerinin milyonda bir gibi az olmasından da kaynaklanıyor olabilir.

Her halukarda vücutta akümüle olacak bir kimyasal maddeyi çocuklarımıza atıştırmalık olarak vermek istemeyiz. Dolayısıyla nacizane tavsiyem renklendirici kullanmayan markaları tercih edin. İçindekiler kısmında; pastörize süt, yoğurt kültürü, meyve ekstratı, kıvam arttırıcı (nişasta) gibi maddeler dışında yabancı bir madde bulunuyorsa öncelikle bunun ne olduğunu araştırın ki içiniz rahat etsin.

Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Kullandığım kaynakları alt tarafa ekliyorum. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Sağlıkla kalın!

Kaynaklar

http://www.guncelpediatri.com/makale_469/Gidalardaki-Katki-Maddeleri-Ve-Zararlari-Cocukluk-Hiperaktivitesi-Derleme

ETIOLOGY OF DENTAL EROSION AND TREATMENT APPROACHES, Supplement: 8, Yıl: 2014, Sayfa: 67-73

Gıda Katkı Maddeleri ve Sağlığımıza Etkileri, ARŞİV 2010; 19: 141

http://www.livestrong.com/article/371609-how-healthy-is-fruit-yogurt/

Instagram

instagram.com/foodie.advices

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Fermente ile Isıl İşlem Görmüş Sucuk Arasındaki Farklar

Herkese merhaba! Bugün sizlere sucuk ambalajlarında sıklıkla denk geldiğiniz fermente sucuk yada ısıl işlem görmüş sucuk gibi ibarelerin farklarından bahsedeceğim.

Bildiğiniz üzere artık marketlerin şarküteri reyonu ürün ve fiyat çeşitliliği açısından oldukça zengin. Özellikle sucuklar açısından eskiden sadece marka kıstasımız varken bugün pek çok farklı sucuk çeşidi görebiliyoruz. Kasap sucuk, mangal sucuk, hindi sucuk, karışık sucuk, ısıl işlem görmüş sucuk, fermente sucuk ve belki de yeni çıkan farklı çeşitleriyle en geniş skalalardan birine sahip. Lezzet ve kalite olarak hepsi birbirinden farklı, fakat temelde aslında kullanılan malzemeyi bir kenara bırakacak olursak, üretim olarak sadece iki farklı çeşit mevcut.
fermente sucuk ile ilgili görsel sonucu

Bahsetmiş olduğum kasap sucuk, mangal sucuk gibi çeşitler birbirlerinden baharat oranı ve çeşidi olarak farklıdır. Bu konuda damak tadınıza uygun olanı tercih edebilirsiniz.

Hindi sucuk, karışık sucuk gibi ürünlerde ya sucuk tamamen hindi etinden üretiliyor, yada belli oranda dana etiyle hindi eti veya hindi yağı karıştırılarak üretiliyor. Burada amaç sucuğun maliyetini düşürerek düşük bütçeli kişilerin de sucuk yemesini sağlamak. Fakat tahmin edebileceğiniz üzere bu ürünlerin lezzeti %100 dana etinden üretilmiş sucuktan bir hayli farklıdır. Üstelik metabolik aktiviteleri ve mikroorganizmaya toleransları birbirinden farklı iki hayvanın eti kullanıldığından ekstra koruyucu maddeler kullanılmaktadır, bu da vücudunuza ekstra yabancı madde almak anlamına gelir.

Esas önemli fark ise fermente sucuk ile ısıl işlem görmüş sucuk arasındadır zira şuana kadar bahsettiğim tüm çeşitler de kendi içlerinde fermente veya ısıl işlem görmüş olarak ayrılabilir. Peki nedir bu fark?
fermente sucuk ile ilgili görsel sonucu


Fermente dediğimiz sucuk tipi geleneksel olan yöntemdir. Yani tercih edilen hayvanın kıyması çekilir, çeşitli baharatlarla çeşnilendirilir ve özel kılıflara yerleştirilerek kuruyuncaya kadar bekletilir. Minimum 1 aylık bir süreçtir. Doğal yapılış şeklinden ve zahmetli olmasından dolayı fiyatı 2 3 kat daha fazla olabilmektedir.

Isıl işlem görmüş dediğimiz sucuk tipinde ise yine aynı şekilde tercih edilen hayvanın kıyması çekilir, çeşitli baharatlarla çeşnilendirilir ve özel kılıflara yerleştirilir. Fakat bu kez doğal yöntemlerle kuruması beklenmeden ısıl işleme tabi tutularak kurutulur ve 3 4 gün gibi bir sürede kurumuş olur. Çok daha kısa sürede elde edildiği için fiyatı daha düşüktür.

Yapılan bazı araştırmalar bu iki tipin lezzet açısından farkı olmadığını söylese de bu araştırmaların objektifliği şüphelidir çünkü kendim bu konuda yazılmış net bir makale bulamadım. Kendi kişisel kanaatimse ciddi bir lezzet farkı olduğu yönünde.

Lezzeti bir kenara bırakacak olursak, "Geleneksel ve Isıl işlem Uygulanarak Üretilen Türk Sucuklarında Salmonella typhimurium’un Gelişimi" adlı makalede yayınlanan bir araştırmaya göre ısıl işlem görmüş sucuklardaki salmonella miktarı sıcaklığa ve süreye bağlı olarak değişmekte fakat her daim belli miktarlarda varlığını korumaktadır. Fermente sucuk için ise eğer gerekli fermentasyon süresi boyunca sucuk tüketime sunulmuyorsa, ortalama olarak 12. günden itibaren salmonella inhibe oluyor yani tehlike ortadan kalkmış oluyor. Bu sebeple fermente sucuğun daha sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz.
salmonella ile ilgili görsel sonucu


Bir diğer önemli nokta sucuk seçiminde ister fermente olsun ister ısıl işlem görmüş olsun nitrat ve nitrit oranlarıdır.

Nitrat ve nitrit tuzları, özellikle et mamullerinde kullanılan, kırmızı rengi korumaya yardımcı, oksidasyon hızını yavaşlatan yani daha anlaşılır haliyle küflenme bozulma gibi durumları yavaşlatan ve bununla beraber ürünün raf ömrünü uzatan bir katkı maddesidir. Fakat malesef çok da masum bir katkı maddesi değildir. Örneğin nitritler vücutta mevcut sekonder aminlerle reaksiyona girerek kanserojen etki gösteren nitrozaminleri oluşturur. Bu nitrit ve nitrat tuzları malesef ki hemen hemen her marka tarafından kullanılıyor. Fakat tabiki Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği gereğince bunun bir standartı var ve marketlerde raflarda denk geldiğiniz bilindik markalar bu standartlara uygun olarak üretiliyor. Fakat merdiven altı sucuk üreticileri malesef bu konuda dikkatli değiller ve kullandıkları maddeler tamamen kendi insaflarına kalmış durumda.
nitrat tuzu ile ilgili görsel sonucu



Benim kişisel tavsiyem lezzet açısından en iyisi %100 dana eti ve yağıyla fermentasyon yöntemiyle üretilmiş sucukları tercih etmeniz yönünde.

Bununla beraber sağlığınız için güvenilir markaları, kapalı ambalajlı ürünleri tercih edin ve her halukarda sucukları çiğ olarak tüketmeyin.

Umarım sizin için keyifli bir yazı olmuştur. Kaynaklarımı aşağıya ekliyorum. Lütfen beni instagramda da takip edin. Herkese iyi günler!

Kaynaklar

Fermente Türk Sucuğu ve Pastırmalarda Kalıntı Nitrat ve Nitrit Düzeyleri, YYÜ VET FAK DERG (2008) 19(1): 41-45

Geleneksel ve Isıl işlem Uygulanarak Üretilen Türk Sucuklarında Salmonella typhimurium’un Gelişimi, Gıda Teknolojileri Elektronik Dergisi Cilt:5, No: 3, 2010 (1-8)

http://www.tarim.gov.tr/Belgeler/Mevzuat/Talimatlar/gkgm/et_et_urunleri_uygulama_talimati_14022013.pdf

Instagram

instagram.com/foodie.advices

28 Ağustos 2016 Pazar

Sahte Belgelere Dikkat!!

Herkese merhaba. Bugün sizlere özellikle sosyal medyada elden ele dolaştırılan sahte belgelerle ilgili birkaç bilgi vereceğim. Bu bilgiler sayesinde karşınıza bir belge çıktığında doğruluğunu kendiniz de kolaylıkla analiz edebilirsiniz.

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım incelemem için bana bir araştırma sonucu belgesi gönderdi. Kendisine de babası göndermiş. Bu tip belgelere özellikle orta yaşlı insanların facebook sayfalarında sıklıkla rastlanabilir. Bu orta yaş grubunun yediğine içtiğine daha dikkatle yaklaşıyor olmasından kaynaklanıyor. İnsanlarda oluşturulan hazır gıdaların tehlikeli ve sağlıksız olduğu algısı yüzünden bu tip belgelerin doğruluğu araştırılmadan inanıp paylaşılıyor.

Bu tip sahte belgeleri doğrusundan ayırt edebileceğiniz birkaç küçük ayrıntı var. Bu ayrıntıları göz önünde bulundurarak gönül rahatlığıyla o belgenin doğruluğuna veya sahte olduğuna karar verebilirsiniz.

Bahsettiğim görseli aşağıya ekliyorum ve sizlerden bir göz atmanızı rica ediyorum.


Bu belgeyi gördüğüm anda gözlerimin aradığı ilk ayrıntı araştırmayı yapan ekibin isimleri, ünvanları, hangi laboratuarda araştırma yapıldığı, analiz tarihi ve laboratuar sorumlusunun imzası ve kaşesiydi. Gördüğünüz gibi bu ayrıntıların hiçbiri mevcut değil.

İkinci olarak sayfa düzeni ve kullanılan günlük dil, bir analiz raporu yazısında asla göremeyeceğiniz hatalardır. Üniversitenin yaptığı araştırmanın raporu akademik bir dilde yazılmış olmalıdır ve sayfa düzeni üniversitenin belirlediği bir standarta uygun olarak yazılmalıdır.

Üçüncü olarak bir analiz sadece bir grup ürün üzerinde yapılır. Örneğin asitlik düzenleyici bir katkı maddesinin insan sağlığına etkileri araştırılır ve bu araştırma sonuçları bilimsel olarak rapora eklenir. Birbirinden tamamen farklı ürün gruplarından olan hazır çorba, asitli içecek, konserve ürün gibi gıdalar aynı analiz raporunda bulunamaz. Üstelik birden fazla marka ismi verilerek böyle bir rapor paylaşmak maalesef tam bir fiyaskodur.

Tüm bu önemli ayrıntılar bu belgenin sahte olduğunu bize göstermektedir. Ancak bir diğer önemli ihtimal de bu yazının birkaç tane araştırma yazısını analiz etmiş bir blogger veya analistin kendi yorumlarını eklediği kişisel bir yazı olmasıdır. 

Böyle bir durum söz konusuysa yine bu konunun pek çok açığı var. Öncelikle yazıyı derleyen kişiyle ilgili hiçbir bilgi yok. Yazı derlenirken hangi araştırmalardan, hangi kaynaklardan yararlanıldığına dair bir bilgilendirme içermiyor. Ayrıca pek çok markayı zan altında bırakan bu yazı maalesef hiçbir bilimsel dayanak içermiyor. 

Benim vermiş olduğum bu örnekte gördüğünüz üzere çok pek açık nokta var. Fakat bu tip açıkları vermemeye azami gayret gösteren kişiler de var. Eğer elinizdeki belge bu bahsettiğimiz hatalardan hiçbirine sahip değilse bile, bilgiyi paylaşmadan veya akademik anlamda kullanmadan önce teyit etmekte fayda var. Neticede elimizde belge önemli bir akademik kaynaktan değil facebooktan edinilmiş bir kaynak. Böyle bir durumda ne yapılabilir?

Yine bu yazıdan örnek vermek gerekirse, bahsettiği en tehlikeli katkı maddesi E330, hepimizin bildiği sitrik asittir. Pek çok meyvenin özellikle limonun doğal olarak içerdiği bu maddenin en tehlikeli kanserojen olduğuna dair yapılmış ve ispatlanmış bir araştırma yoktur. Yine aynı şekilde E300 askorbik asit yani herkesin bildiği C vitaminidir. 

E123 ve E110 yazıda bahsedildiği gibi yan etkileri yüksek olduğu için pek çok ülkede yasaklanmıştır fakat internette E123 yasaklı katkı maddesi diye aratırsanız bu yazıdaki aynı cümleyi pek çok farklı kaynakta görürsünüz. Yani çok bilinen ve kullanılmış bir bilgili kendi araştırması gibi paylaşarak aralara hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bilgiler serpiştirilmiştir. Klasik bir belgede sahtecilik yöntemi olan bu yöntem yüzünden bilgilerin doğruluğunu teyit etmek son derece önemlidir.

Benim sizlere kişisel tavsiyem, bahsettiğim tüm bu adımları dikkate alın. Elinizdeki bilgileri sadece 5 dakikanızı arayarak doğruluğunu teyit ederseniz hem kendi içiniz rahat eder hem de insanları yanlış yönlendirmemiş olursunuz. 

Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Lütfen beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Herkese keyifli günler!

Instagram

instagram.com/foodie.advices




24 Ağustos 2016 Çarşamba

BPA Nedir, Zararlı Mıdır?

Herkese merhaba! Bugün sizlere çok önemli bir gıda prosesi olan paketleme aşamasında, pek çok ambalaj çeşidinde sıkça rastladığımız bir kimyasal bileşen olan BPA'dan ve onun insan sağlığı üzerindeki etkilerinden bahsedeceğim.

Paketleme aşaması gıdaların raf ömrünü uzatabilmek ve gıda maddesini en az zararla tüketiciye ulaştırabilmek için çok önemli bir adımdır. Gıdayı dış etkenlerden uzak tutmak için gıdanın kendi karakteristik yapısına göre paketleme materyali seçilir.

Bu paketleme materyalleri içinde kimi zaman çok da masum olmayan kimyasal bileşenler içerebilir. Bunlardan bir tanesi de günümüzde sıkça duyduğumuz BPA bileşenidir.




BPA yani Bisphenol-A, özellikle pet şişelerde, biberonlarda, sporcuların kullandıkları suluk, shaker gibi ürünlerde yani kısacası özellikle sıvı gıdayı korumaya yardımcı ambalajlarda var olan bir bileşimdir. Organik bir bileşiktir ve insan vücudundaki önemli bazı hormonlarla benzer bir yapıya sahiptir. Ambalaj materyaline dayanıklılık katan yani içindeki sıvının ambalaj materyalinin gözeneklerinden uzaklaşmasını engelleyen bir yapısı vardır ve alternatiflerine göre daha uygun fiyatlı olduğu için sıkça tercih edilir.

Fakat son birkaç yılda ambalaj materyallerinin üzerinde "BPA içermez." , "BPA free." ibaresi dikkatini çekmiş olabilir. Peki bunun sebebi ne olabilir?



BPA hormonların fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyen bir yapıya sahiptir. Bu hormonların üretiminden dolaşımına ve etki ettiği fonksiyonlara kadar engel olan kopya bir hormon gibidir. Yapılan araştırmalar bu maddeyi malesef özellikle gıda materyalleriyle vücudumuza yüksek miktarlarda aldığımızı göstermiştir. Amerika Hastalık Kontrol Merkezi CDC'nin yaptığı araştırmaya göre, yetişkin insanların idrarında %95, çocukların idrarında %93 oranında BPA'ya rastlanmıştır. Bu da her 100 kişiden 93-95 kişinin BPA'ya maruz kaldığını göstermektedir. 


BPA'nın hormon dengesini bozması sonucu sebep olduğu bazı rahatsızlıklar;

-Adet Düzensizliği
-Rahim ve Meme Kanseri
-Yumurta ve Sperm Kalitesizliği
-Kalp Rahatsızlıkları
-Şeker Hastalığı

Bu liste malesef daha da uzamaktadır. Özellikle plastik gıda koruma materyalleriyle aracılığıyla vücudumuza nüfuz eden bir zehir olarak görülebilir.

Peki bu materyalden ve vücudumuzda oluşturacağı zararlı etkilerden korunmak için ne yapmalıyız?

  • Öncelik olarak imkanınız varsa BPA içermeyen ambalaj materyaliyle paketlenmiş gıdaları tercih edin.
  • Böyle bir imkanınız yoksa plastik şişeleri bir seferlik kullanmaya özen gösterin. 
  • Eğer ki birkaç kez kullanacaksanız kullandığınız plastik şişeyi yüksek ısıya maruz bırakmayın. Makinede yıkamak, ağır deterjanla ovalamak gibi durumlarda BPA maddesi plastiğin yapısı aşındığı için tükettiğiniz gıdaya daha rahat geçer.
  • Plastik ambalaj materyaliyle paketlenmiş ısıtılıp tüketilmeye hazır gıdaları plastiğiyle beraber mikrodalgaya koymayın.
Bu adımları gözden kaçırdığınızı ve vücudunuza gereğinden fazla BPA aldığınızı düşünüyorsanız, 3 günlük detokslu bir sebze diyeti vücudunuzdaki BPA'nın fazlasını atmanıza yardımcı olacaktır.

Umarım sizler için keyifli ve faydalı bir yazı olmuştur. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Herkese keyifli günler!

Kaynaklar

http://www.medicalnewstoday.com/articles/221205.php

Gıdalara Bisfenol A (BPA) Migrasyonu ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri

Instagram

instagram.com/foodie.advices


18 Ağustos 2016 Perşembe

Sağlık Bakanlığı Ve Tarım Bakanlığı Onayları Farkları

Herkese merhaba! Birkaç günlük aradan sonra yazı maratonuma devam ediyorum. Bugün sizlere kendi çevremden de deneyimlediğim için özellikle merak edip araştırdığım bir konu hakkında bilgi vereceğim.

Bildiğiniz üzere artık özellikle yerel kanallar ve sosyal medya üzerinden takviye edici gıdaların pazarlanması oldukça yaygınlaştı. Ünlülerin reklamlarında oynadığı, kendi sosyal medya hesaplarında reklamlarını yaptığı çokça ürün var. Üstelik bu ürünlerin yelpazesi de oldukça geniş. Zayıflama çaylarından haplarına, spor yapan kişilere takviye gıdalardan kozmetik ürünlere pek çok ürün satışı yapılıyor.

Bu ürünlerin pek çoğu süpermarketlerde veya kozmetik marketlerde rastlayabileceğiniz ürünler değil, çoğunlukla üyelik alarak hem kendinizin satın alabileceği hem de çevrenizdekilere satarak belli bir kar sağlayabileceğiniz bir sistemle yürütülüyor. Bunun dışında tabiki isim alarak markalaşmış olanları da var.


İsim isim bahsetme gereği duymuyorum zira her geçen gün bu ürünlere bir yenisi ekleniyor ve siz de her internete girdiğinizde muhakkak bir tanesi gözünüze çarpıyordur.

Özellikle kilo vermek isteyen insanları öncesi-sonrası fotoğrafları hazırlayarak etkileyebiliyorlar. Yada "3 ayda 20 kilo verin!" gibi sloganlar, kolay yoldan ve kısa sürede kilo vermek isteyen kişiler için mucizevi nitelikte olabiliyor.








3 ayda sadece hap kullanarak veya çay içerek 20 kilo vermenin ne kadar mantık dışı olduğunu bir kenara bırakırsak sağlıksız bir yöntem olduğu da aşikardır. 

Her halukarda bu markaların en önemli kozları "Bakanlık Onaylı" diye reklam yapıyor olmalarıdır.

Peki bir gıda maddesini tüketirken dikkat etmemiz gereken hangi bakanlığın onayıdır?

Şimdi burada önemli bir bilgi vereceğim. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca hazırlanan 5996 sayı ve 11.06.2010 tarihli ‘Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” kapsamında Takviye Edici Gıdalar, normal beslenmeyi takviye etmek amacıyla, vitamin, mineral, protein, karbonhidrat, lif, yağ asidi, amino asit gibi besin öğelerinin veya bunların dışında besleyici veya fizyolojik etkileri bulunan bitki, bitkisel ve hayvansal kaynaklı maddeler, biyoaktif maddeler ve benzeri maddelerin konsantre ve ekstraktlarının tek başına veya karışımlarının, kapsül, tablet, pastil, tek kullanımlık toz paket, sıvı ampul, damlalıklı şişe ve diğer benzeri sıvı ve toz formlarda hazırlanarak günlük alım dozu belirlenmiş ürünler olarak tanımlanmıştır. 

Yani burada demek istenen şey, sporculara takviye gıda, kilo vermeye yardımcı gıda adı altında "TARIM BAKANLIĞINDAN" standartlara uygundur belgesini alıyorlar.

Sahtekarlık bu noktadan sonra başlıyor. Bu onayı alan firmalar, ürüne ekstra endikasyonlar ekleyerek, ürünü tedavi edici özelliğe veya içeriğe sahipmiş gibi pazarlıyorlar. Kaynağı, üreticisi, içeriği, saklama koşulları gibi önemli bilgileri çoğunlukla içermeyen ve bu içerik yazıyorsa bile bunu onaylayıcı gerekli analiz ve tahlillerin Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmadığı ve dolayısıyla Sağlık Bakanlığı onayı olmayan ürünler, üreticisinin vicdanına kalmış durumdadır. 

Yani bu "3 ayda 20 kilo verin!" ci markaların ürünleri, artık kilo problemini yani obeziteyi tedavi edici bir rol üstlendikleri için sağlık bakanlığı onayına ihtiyaç duymaktadırlar. Uyguladıkları pazarlama taktiğinde ve etiketlerinde eğer herhangi bir endikasyon bildirimi yoksa (yani tedavi edici nitelikte olduğunu vaad etmiyorsa" takviye gıda olarak tercih edilebilir.

Siz tüketicilere nacizane tavsiyem, öncelikle kilolarınızla veya cildinizle ilgili problemleriniz varsa ilk yapmanız gereken bir uzmana danışarak gerekli testleri yaptırıp vücudunuzun ihtiyaçları doğrultusunda ve doktor kontrolünde tedavi olmanızdır. Buna ek olarak takviye gıda kullanacaksanız, endikasyon bildirimi yapmayan ve aldatıcı davranmayan, üretici firması, kaynağı, içeriği belli olan markaları inceleyerek tercih edin. Tedavinizi destekleyici olduğunu iddia eden markaların Sağlık Bakanlığı onayı yoksa kesinlikle satın almayın.

Umarım sizler için bilgilendirici bir yazı olmuştur. Kullandığım görseller alıntıdır. Lütfen beni instagramda da takip edin. Kaynaklarımı ve instagram hesabımı aşağıya ekleyeceğim. Herkese keyifli ve sağlıklı günler!

Kaynaklar:

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/11/20151121-3.htm
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/06/20100613-12.htm

Instagram

instagram.com/foodie.advices