31 Ağustos 2016 Çarşamba

Fermente ile Isıl İşlem Görmüş Sucuk Arasındaki Farklar

Herkese merhaba! Bugün sizlere sucuk ambalajlarında sıklıkla denk geldiğiniz fermente sucuk yada ısıl işlem görmüş sucuk gibi ibarelerin farklarından bahsedeceğim.

Bildiğiniz üzere artık marketlerin şarküteri reyonu ürün ve fiyat çeşitliliği açısından oldukça zengin. Özellikle sucuklar açısından eskiden sadece marka kıstasımız varken bugün pek çok farklı sucuk çeşidi görebiliyoruz. Kasap sucuk, mangal sucuk, hindi sucuk, karışık sucuk, ısıl işlem görmüş sucuk, fermente sucuk ve belki de yeni çıkan farklı çeşitleriyle en geniş skalalardan birine sahip. Lezzet ve kalite olarak hepsi birbirinden farklı, fakat temelde aslında kullanılan malzemeyi bir kenara bırakacak olursak, üretim olarak sadece iki farklı çeşit mevcut.
fermente sucuk ile ilgili görsel sonucu

Bahsetmiş olduğum kasap sucuk, mangal sucuk gibi çeşitler birbirlerinden baharat oranı ve çeşidi olarak farklıdır. Bu konuda damak tadınıza uygun olanı tercih edebilirsiniz.

Hindi sucuk, karışık sucuk gibi ürünlerde ya sucuk tamamen hindi etinden üretiliyor, yada belli oranda dana etiyle hindi eti veya hindi yağı karıştırılarak üretiliyor. Burada amaç sucuğun maliyetini düşürerek düşük bütçeli kişilerin de sucuk yemesini sağlamak. Fakat tahmin edebileceğiniz üzere bu ürünlerin lezzeti %100 dana etinden üretilmiş sucuktan bir hayli farklıdır. Üstelik metabolik aktiviteleri ve mikroorganizmaya toleransları birbirinden farklı iki hayvanın eti kullanıldığından ekstra koruyucu maddeler kullanılmaktadır, bu da vücudunuza ekstra yabancı madde almak anlamına gelir.

Esas önemli fark ise fermente sucuk ile ısıl işlem görmüş sucuk arasındadır zira şuana kadar bahsettiğim tüm çeşitler de kendi içlerinde fermente veya ısıl işlem görmüş olarak ayrılabilir. Peki nedir bu fark?
fermente sucuk ile ilgili görsel sonucu


Fermente dediğimiz sucuk tipi geleneksel olan yöntemdir. Yani tercih edilen hayvanın kıyması çekilir, çeşitli baharatlarla çeşnilendirilir ve özel kılıflara yerleştirilerek kuruyuncaya kadar bekletilir. Minimum 1 aylık bir süreçtir. Doğal yapılış şeklinden ve zahmetli olmasından dolayı fiyatı 2 3 kat daha fazla olabilmektedir.

Isıl işlem görmüş dediğimiz sucuk tipinde ise yine aynı şekilde tercih edilen hayvanın kıyması çekilir, çeşitli baharatlarla çeşnilendirilir ve özel kılıflara yerleştirilir. Fakat bu kez doğal yöntemlerle kuruması beklenmeden ısıl işleme tabi tutularak kurutulur ve 3 4 gün gibi bir sürede kurumuş olur. Çok daha kısa sürede elde edildiği için fiyatı daha düşüktür.

Yapılan bazı araştırmalar bu iki tipin lezzet açısından farkı olmadığını söylese de bu araştırmaların objektifliği şüphelidir çünkü kendim bu konuda yazılmış net bir makale bulamadım. Kendi kişisel kanaatimse ciddi bir lezzet farkı olduğu yönünde.

Lezzeti bir kenara bırakacak olursak, "Geleneksel ve Isıl işlem Uygulanarak Üretilen Türk Sucuklarında Salmonella typhimurium’un Gelişimi" adlı makalede yayınlanan bir araştırmaya göre ısıl işlem görmüş sucuklardaki salmonella miktarı sıcaklığa ve süreye bağlı olarak değişmekte fakat her daim belli miktarlarda varlığını korumaktadır. Fermente sucuk için ise eğer gerekli fermentasyon süresi boyunca sucuk tüketime sunulmuyorsa, ortalama olarak 12. günden itibaren salmonella inhibe oluyor yani tehlike ortadan kalkmış oluyor. Bu sebeple fermente sucuğun daha sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz.
salmonella ile ilgili görsel sonucu


Bir diğer önemli nokta sucuk seçiminde ister fermente olsun ister ısıl işlem görmüş olsun nitrat ve nitrit oranlarıdır.

Nitrat ve nitrit tuzları, özellikle et mamullerinde kullanılan, kırmızı rengi korumaya yardımcı, oksidasyon hızını yavaşlatan yani daha anlaşılır haliyle küflenme bozulma gibi durumları yavaşlatan ve bununla beraber ürünün raf ömrünü uzatan bir katkı maddesidir. Fakat malesef çok da masum bir katkı maddesi değildir. Örneğin nitritler vücutta mevcut sekonder aminlerle reaksiyona girerek kanserojen etki gösteren nitrozaminleri oluşturur. Bu nitrit ve nitrat tuzları malesef ki hemen hemen her marka tarafından kullanılıyor. Fakat tabiki Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği gereğince bunun bir standartı var ve marketlerde raflarda denk geldiğiniz bilindik markalar bu standartlara uygun olarak üretiliyor. Fakat merdiven altı sucuk üreticileri malesef bu konuda dikkatli değiller ve kullandıkları maddeler tamamen kendi insaflarına kalmış durumda.
nitrat tuzu ile ilgili görsel sonucu



Benim kişisel tavsiyem lezzet açısından en iyisi %100 dana eti ve yağıyla fermentasyon yöntemiyle üretilmiş sucukları tercih etmeniz yönünde.

Bununla beraber sağlığınız için güvenilir markaları, kapalı ambalajlı ürünleri tercih edin ve her halukarda sucukları çiğ olarak tüketmeyin.

Umarım sizin için keyifli bir yazı olmuştur. Kaynaklarımı aşağıya ekliyorum. Lütfen beni instagramda da takip edin. Herkese iyi günler!

Kaynaklar

Fermente Türk Sucuğu ve Pastırmalarda Kalıntı Nitrat ve Nitrit Düzeyleri, YYÜ VET FAK DERG (2008) 19(1): 41-45

Geleneksel ve Isıl işlem Uygulanarak Üretilen Türk Sucuklarında Salmonella typhimurium’un Gelişimi, Gıda Teknolojileri Elektronik Dergisi Cilt:5, No: 3, 2010 (1-8)

http://www.tarim.gov.tr/Belgeler/Mevzuat/Talimatlar/gkgm/et_et_urunleri_uygulama_talimati_14022013.pdf

Instagram

instagram.com/foodie.advices

28 Ağustos 2016 Pazar

Sahte Belgelere Dikkat!!

Herkese merhaba. Bugün sizlere özellikle sosyal medyada elden ele dolaştırılan sahte belgelerle ilgili birkaç bilgi vereceğim. Bu bilgiler sayesinde karşınıza bir belge çıktığında doğruluğunu kendiniz de kolaylıkla analiz edebilirsiniz.

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım incelemem için bana bir araştırma sonucu belgesi gönderdi. Kendisine de babası göndermiş. Bu tip belgelere özellikle orta yaşlı insanların facebook sayfalarında sıklıkla rastlanabilir. Bu orta yaş grubunun yediğine içtiğine daha dikkatle yaklaşıyor olmasından kaynaklanıyor. İnsanlarda oluşturulan hazır gıdaların tehlikeli ve sağlıksız olduğu algısı yüzünden bu tip belgelerin doğruluğu araştırılmadan inanıp paylaşılıyor.

Bu tip sahte belgeleri doğrusundan ayırt edebileceğiniz birkaç küçük ayrıntı var. Bu ayrıntıları göz önünde bulundurarak gönül rahatlığıyla o belgenin doğruluğuna veya sahte olduğuna karar verebilirsiniz.

Bahsettiğim görseli aşağıya ekliyorum ve sizlerden bir göz atmanızı rica ediyorum.


Bu belgeyi gördüğüm anda gözlerimin aradığı ilk ayrıntı araştırmayı yapan ekibin isimleri, ünvanları, hangi laboratuarda araştırma yapıldığı, analiz tarihi ve laboratuar sorumlusunun imzası ve kaşesiydi. Gördüğünüz gibi bu ayrıntıların hiçbiri mevcut değil.

İkinci olarak sayfa düzeni ve kullanılan günlük dil, bir analiz raporu yazısında asla göremeyeceğiniz hatalardır. Üniversitenin yaptığı araştırmanın raporu akademik bir dilde yazılmış olmalıdır ve sayfa düzeni üniversitenin belirlediği bir standarta uygun olarak yazılmalıdır.

Üçüncü olarak bir analiz sadece bir grup ürün üzerinde yapılır. Örneğin asitlik düzenleyici bir katkı maddesinin insan sağlığına etkileri araştırılır ve bu araştırma sonuçları bilimsel olarak rapora eklenir. Birbirinden tamamen farklı ürün gruplarından olan hazır çorba, asitli içecek, konserve ürün gibi gıdalar aynı analiz raporunda bulunamaz. Üstelik birden fazla marka ismi verilerek böyle bir rapor paylaşmak maalesef tam bir fiyaskodur.

Tüm bu önemli ayrıntılar bu belgenin sahte olduğunu bize göstermektedir. Ancak bir diğer önemli ihtimal de bu yazının birkaç tane araştırma yazısını analiz etmiş bir blogger veya analistin kendi yorumlarını eklediği kişisel bir yazı olmasıdır. 

Böyle bir durum söz konusuysa yine bu konunun pek çok açığı var. Öncelikle yazıyı derleyen kişiyle ilgili hiçbir bilgi yok. Yazı derlenirken hangi araştırmalardan, hangi kaynaklardan yararlanıldığına dair bir bilgilendirme içermiyor. Ayrıca pek çok markayı zan altında bırakan bu yazı maalesef hiçbir bilimsel dayanak içermiyor. 

Benim vermiş olduğum bu örnekte gördüğünüz üzere çok pek açık nokta var. Fakat bu tip açıkları vermemeye azami gayret gösteren kişiler de var. Eğer elinizdeki belge bu bahsettiğimiz hatalardan hiçbirine sahip değilse bile, bilgiyi paylaşmadan veya akademik anlamda kullanmadan önce teyit etmekte fayda var. Neticede elimizde belge önemli bir akademik kaynaktan değil facebooktan edinilmiş bir kaynak. Böyle bir durumda ne yapılabilir?

Yine bu yazıdan örnek vermek gerekirse, bahsettiği en tehlikeli katkı maddesi E330, hepimizin bildiği sitrik asittir. Pek çok meyvenin özellikle limonun doğal olarak içerdiği bu maddenin en tehlikeli kanserojen olduğuna dair yapılmış ve ispatlanmış bir araştırma yoktur. Yine aynı şekilde E300 askorbik asit yani herkesin bildiği C vitaminidir. 

E123 ve E110 yazıda bahsedildiği gibi yan etkileri yüksek olduğu için pek çok ülkede yasaklanmıştır fakat internette E123 yasaklı katkı maddesi diye aratırsanız bu yazıdaki aynı cümleyi pek çok farklı kaynakta görürsünüz. Yani çok bilinen ve kullanılmış bir bilgili kendi araştırması gibi paylaşarak aralara hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bilgiler serpiştirilmiştir. Klasik bir belgede sahtecilik yöntemi olan bu yöntem yüzünden bilgilerin doğruluğunu teyit etmek son derece önemlidir.

Benim sizlere kişisel tavsiyem, bahsettiğim tüm bu adımları dikkate alın. Elinizdeki bilgileri sadece 5 dakikanızı arayarak doğruluğunu teyit ederseniz hem kendi içiniz rahat eder hem de insanları yanlış yönlendirmemiş olursunuz. 

Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Lütfen beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Herkese keyifli günler!

Instagram

instagram.com/foodie.advices




24 Ağustos 2016 Çarşamba

BPA Nedir, Zararlı Mıdır?

Herkese merhaba! Bugün sizlere çok önemli bir gıda prosesi olan paketleme aşamasında, pek çok ambalaj çeşidinde sıkça rastladığımız bir kimyasal bileşen olan BPA'dan ve onun insan sağlığı üzerindeki etkilerinden bahsedeceğim.

Paketleme aşaması gıdaların raf ömrünü uzatabilmek ve gıda maddesini en az zararla tüketiciye ulaştırabilmek için çok önemli bir adımdır. Gıdayı dış etkenlerden uzak tutmak için gıdanın kendi karakteristik yapısına göre paketleme materyali seçilir.

Bu paketleme materyalleri içinde kimi zaman çok da masum olmayan kimyasal bileşenler içerebilir. Bunlardan bir tanesi de günümüzde sıkça duyduğumuz BPA bileşenidir.




BPA yani Bisphenol-A, özellikle pet şişelerde, biberonlarda, sporcuların kullandıkları suluk, shaker gibi ürünlerde yani kısacası özellikle sıvı gıdayı korumaya yardımcı ambalajlarda var olan bir bileşimdir. Organik bir bileşiktir ve insan vücudundaki önemli bazı hormonlarla benzer bir yapıya sahiptir. Ambalaj materyaline dayanıklılık katan yani içindeki sıvının ambalaj materyalinin gözeneklerinden uzaklaşmasını engelleyen bir yapısı vardır ve alternatiflerine göre daha uygun fiyatlı olduğu için sıkça tercih edilir.

Fakat son birkaç yılda ambalaj materyallerinin üzerinde "BPA içermez." , "BPA free." ibaresi dikkatini çekmiş olabilir. Peki bunun sebebi ne olabilir?



BPA hormonların fonksiyonlarını olumsuz yönde etkileyen bir yapıya sahiptir. Bu hormonların üretiminden dolaşımına ve etki ettiği fonksiyonlara kadar engel olan kopya bir hormon gibidir. Yapılan araştırmalar bu maddeyi malesef özellikle gıda materyalleriyle vücudumuza yüksek miktarlarda aldığımızı göstermiştir. Amerika Hastalık Kontrol Merkezi CDC'nin yaptığı araştırmaya göre, yetişkin insanların idrarında %95, çocukların idrarında %93 oranında BPA'ya rastlanmıştır. Bu da her 100 kişiden 93-95 kişinin BPA'ya maruz kaldığını göstermektedir. 


BPA'nın hormon dengesini bozması sonucu sebep olduğu bazı rahatsızlıklar;

-Adet Düzensizliği
-Rahim ve Meme Kanseri
-Yumurta ve Sperm Kalitesizliği
-Kalp Rahatsızlıkları
-Şeker Hastalığı

Bu liste malesef daha da uzamaktadır. Özellikle plastik gıda koruma materyalleriyle aracılığıyla vücudumuza nüfuz eden bir zehir olarak görülebilir.

Peki bu materyalden ve vücudumuzda oluşturacağı zararlı etkilerden korunmak için ne yapmalıyız?

  • Öncelik olarak imkanınız varsa BPA içermeyen ambalaj materyaliyle paketlenmiş gıdaları tercih edin.
  • Böyle bir imkanınız yoksa plastik şişeleri bir seferlik kullanmaya özen gösterin. 
  • Eğer ki birkaç kez kullanacaksanız kullandığınız plastik şişeyi yüksek ısıya maruz bırakmayın. Makinede yıkamak, ağır deterjanla ovalamak gibi durumlarda BPA maddesi plastiğin yapısı aşındığı için tükettiğiniz gıdaya daha rahat geçer.
  • Plastik ambalaj materyaliyle paketlenmiş ısıtılıp tüketilmeye hazır gıdaları plastiğiyle beraber mikrodalgaya koymayın.
Bu adımları gözden kaçırdığınızı ve vücudunuza gereğinden fazla BPA aldığınızı düşünüyorsanız, 3 günlük detokslu bir sebze diyeti vücudunuzdaki BPA'nın fazlasını atmanıza yardımcı olacaktır.

Umarım sizler için keyifli ve faydalı bir yazı olmuştur. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Herkese keyifli günler!

Kaynaklar

http://www.medicalnewstoday.com/articles/221205.php

Gıdalara Bisfenol A (BPA) Migrasyonu ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri

Instagram

instagram.com/foodie.advices


18 Ağustos 2016 Perşembe

Sağlık Bakanlığı Ve Tarım Bakanlığı Onayları Farkları

Herkese merhaba! Birkaç günlük aradan sonra yazı maratonuma devam ediyorum. Bugün sizlere kendi çevremden de deneyimlediğim için özellikle merak edip araştırdığım bir konu hakkında bilgi vereceğim.

Bildiğiniz üzere artık özellikle yerel kanallar ve sosyal medya üzerinden takviye edici gıdaların pazarlanması oldukça yaygınlaştı. Ünlülerin reklamlarında oynadığı, kendi sosyal medya hesaplarında reklamlarını yaptığı çokça ürün var. Üstelik bu ürünlerin yelpazesi de oldukça geniş. Zayıflama çaylarından haplarına, spor yapan kişilere takviye gıdalardan kozmetik ürünlere pek çok ürün satışı yapılıyor.

Bu ürünlerin pek çoğu süpermarketlerde veya kozmetik marketlerde rastlayabileceğiniz ürünler değil, çoğunlukla üyelik alarak hem kendinizin satın alabileceği hem de çevrenizdekilere satarak belli bir kar sağlayabileceğiniz bir sistemle yürütülüyor. Bunun dışında tabiki isim alarak markalaşmış olanları da var.


İsim isim bahsetme gereği duymuyorum zira her geçen gün bu ürünlere bir yenisi ekleniyor ve siz de her internete girdiğinizde muhakkak bir tanesi gözünüze çarpıyordur.

Özellikle kilo vermek isteyen insanları öncesi-sonrası fotoğrafları hazırlayarak etkileyebiliyorlar. Yada "3 ayda 20 kilo verin!" gibi sloganlar, kolay yoldan ve kısa sürede kilo vermek isteyen kişiler için mucizevi nitelikte olabiliyor.








3 ayda sadece hap kullanarak veya çay içerek 20 kilo vermenin ne kadar mantık dışı olduğunu bir kenara bırakırsak sağlıksız bir yöntem olduğu da aşikardır. 

Her halukarda bu markaların en önemli kozları "Bakanlık Onaylı" diye reklam yapıyor olmalarıdır.

Peki bir gıda maddesini tüketirken dikkat etmemiz gereken hangi bakanlığın onayıdır?

Şimdi burada önemli bir bilgi vereceğim. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca hazırlanan 5996 sayı ve 11.06.2010 tarihli ‘Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” kapsamında Takviye Edici Gıdalar, normal beslenmeyi takviye etmek amacıyla, vitamin, mineral, protein, karbonhidrat, lif, yağ asidi, amino asit gibi besin öğelerinin veya bunların dışında besleyici veya fizyolojik etkileri bulunan bitki, bitkisel ve hayvansal kaynaklı maddeler, biyoaktif maddeler ve benzeri maddelerin konsantre ve ekstraktlarının tek başına veya karışımlarının, kapsül, tablet, pastil, tek kullanımlık toz paket, sıvı ampul, damlalıklı şişe ve diğer benzeri sıvı ve toz formlarda hazırlanarak günlük alım dozu belirlenmiş ürünler olarak tanımlanmıştır. 

Yani burada demek istenen şey, sporculara takviye gıda, kilo vermeye yardımcı gıda adı altında "TARIM BAKANLIĞINDAN" standartlara uygundur belgesini alıyorlar.

Sahtekarlık bu noktadan sonra başlıyor. Bu onayı alan firmalar, ürüne ekstra endikasyonlar ekleyerek, ürünü tedavi edici özelliğe veya içeriğe sahipmiş gibi pazarlıyorlar. Kaynağı, üreticisi, içeriği, saklama koşulları gibi önemli bilgileri çoğunlukla içermeyen ve bu içerik yazıyorsa bile bunu onaylayıcı gerekli analiz ve tahlillerin Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmadığı ve dolayısıyla Sağlık Bakanlığı onayı olmayan ürünler, üreticisinin vicdanına kalmış durumdadır. 

Yani bu "3 ayda 20 kilo verin!" ci markaların ürünleri, artık kilo problemini yani obeziteyi tedavi edici bir rol üstlendikleri için sağlık bakanlığı onayına ihtiyaç duymaktadırlar. Uyguladıkları pazarlama taktiğinde ve etiketlerinde eğer herhangi bir endikasyon bildirimi yoksa (yani tedavi edici nitelikte olduğunu vaad etmiyorsa" takviye gıda olarak tercih edilebilir.

Siz tüketicilere nacizane tavsiyem, öncelikle kilolarınızla veya cildinizle ilgili problemleriniz varsa ilk yapmanız gereken bir uzmana danışarak gerekli testleri yaptırıp vücudunuzun ihtiyaçları doğrultusunda ve doktor kontrolünde tedavi olmanızdır. Buna ek olarak takviye gıda kullanacaksanız, endikasyon bildirimi yapmayan ve aldatıcı davranmayan, üretici firması, kaynağı, içeriği belli olan markaları inceleyerek tercih edin. Tedavinizi destekleyici olduğunu iddia eden markaların Sağlık Bakanlığı onayı yoksa kesinlikle satın almayın.

Umarım sizler için bilgilendirici bir yazı olmuştur. Kullandığım görseller alıntıdır. Lütfen beni instagramda da takip edin. Kaynaklarımı ve instagram hesabımı aşağıya ekleyeceğim. Herkese keyifli ve sağlıklı günler!

Kaynaklar:

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/11/20151121-3.htm
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/06/20100613-12.htm

Instagram

instagram.com/foodie.advices

12 Ağustos 2016 Cuma

Muz Üzerine

Herkese merhaba!

Bugün her yaştaki birey için tüketime uygun, özellikle ara öğün olarak diyet yapanların da tercih edebileceği bir meyve olan muzdan bahsetmek istiyorum.

Bildiğiniz üzere muz artık her mevsim ulaşabildiğimiz bir meyve. Türkiye'de özellikle Anamur, Alanya bölgesinde doğal olarak yetiştirilebilmektedir. Bunun dışında Ege'nin sahil kasabalarında da rüzgarın yeterli olduğu bölgelerde rastlanabilir. Ana vatanı Güneydoğu Asya olmakla beraber tropikal iklime yakın sıcaklık yağış ve rüzgar koşullarına sahip bölgelerde de yetişebilen bir meyvedir.

Besin değerleri açısından çok yüksek olmasına karşın sadece 110 kalori olduğu için (ortalama boylarda bir muz için geçerli yaklaşık değer) özellikle sporcular ve diyet uygulayan kişiler muzu ara öğün olarak sıkça tercih ederler. Fakat muzu tüketmek için illa ki sporcu olmanıza gerek yok çünkü muzun saymakla bitmeyecek kadar çok faydası var. Bu faydalara birkaç maddede değinmek istiyorum.



-Yüksek miktarda enerji verir, bu özelliği sebebiyle az önce de bahsettiğim üzere özellikle sporcuların gözdesidir.

-Böbrek taşı, böbrek kumu gibi sıkıntılar çeken insanların bu sıkıntılarını aşmasına ve taşı, kumu daha rahat dökmelerine yardımcı olur.

-Ülsere iyi gelir. Bazik özellikle olduğu için midenizdeki yüksek asidik ortamı nötrler ve mideyi yatıştırır.

-Cilt sağlığı için çok faydalıdır. Kabuğuyla sivilcelerinize yada koyu renkli cilt lekelerinize düzenli olarak masaj yaparsanız daha kolay geçtiklerini gözlemleyebilirsiniz.

-Yine kabuğu dişleri beyazlatıcı etkiye sahiptir. 1 hafta boyunca düzenli olarak günde bir defa dişlerinizi muzun kabuğuyla ovalarsanız dişlerinizin tonundaki açılmayı farkedeceksiniz.

-Sindirimi düzenlemektedir. Kabızlık probleminiz varsa tavsiye edilmez ancak ishal probleminiz varsa daha kolay atlatmak için muz tercih edebilirsiniz.

-Yüksek miktarda B6 vitamini içerdiği için kan üretimini desteklemektedir.

Bunlar ve daha pek çok faydası bulunan muzun günlük olarak 1 adet tüketimi tavsiye edilmektedir. Tam olarak kanıtlanmamış gaz yapma, kabız yapma, hazımsızlık gibi problemlerden dolayı kendinizi gözlemleyerek tüketmeniz daha faydalı olacaktır.

Peki bir gıda mühendisi olarak muzla ilgili bizim dikkat ettiğimiz kriterler nelerdir?

Muz bildiğiniz üzere özellikle pazarlarda açık halde satılmaktadır yani muzların ambalajlı üretimi ülkemizde yok denecek kadar azdır bu sebeple muzlara özel laboratuar ortamında geliştirilmiş analizler yapılmamaktadır. Bunun dışında elbette muzlar için standardize edilmiş analizler var fakat bunlar fazla detay olduğu için bahsetme gereği duymuyorum.

Bizler vatandaş olarak muz seçiminde nelere dikkat etmeliyiz sorusuna gelecek olursak;



Şekil1. Kısa boylu ve kahverengi benekli sarı muz



Şekil2. Gross michel muz.

Öncelikle belirtmek istiyorum ki üzerinde kahverengi benekler gördüğünüz muz tarihi geçmiş veya fazla olgun yani tüketime uygun olmayan bir muz değildir. Yada yeşil olan muzlar olmamış yani henüz olgunlaşmamış muz anlamına gelmez. Aynı şekilde kısa boylu muzla uzun boylu muzu da bu şekilde ayırt edemeyiz. Tüm bu bahsettiklerim aslında birer muz çeşididir ve resmi gazetede Muz Tebliği'nde bunlardan bahsedilir. Bunları birbirinden ayıran şey içerik farklılıklarıdır. Örneğin uzun muzlar Gross Michel olarak geçer ve halk arasında azman muz olarak bilinir. Şeker oranı en düşük olan muzdur ve geç olgunlaşır. Aynı zamanda yapısal olarak en dayanıklı ve besin değerleri en yüksek olan çeşididir. ''Kahverengi Benekli Sarı Muz'' olarak geçen tür, siz pazardan aldıktan belki bir belki iki gün sonra beneklenir ve siz bunu bozuldu olarak yorumlayabilirsiniz halbuki adından da anlaşılacağı üzere bu muzun doğası ve yapısı budur. Kısa boylu ve bir dalda yaklaşık 6-8 adet şeklinde olan muzlar ise kararmaya en müsait olan ve genellikle şeker oranı en yüksek olanlardır. Nacizane tavsiyem, eğer gün içinde ara öğün olarak hem mide asidinizi nötrleyecek hem de tokluk hissi yaratacak düşük kalorili bir alternatif olarak ben Gross Michel yani büyük boy sarı muzları tavsiye ediyorum. Kan şekerinizin çok düştüğünü hissettiğiniz anlarda ise rafine şekerli tatlı tüketimi yerine meyve olarak kısa boylu kahverengi benekli muzlardan tercih ederseniz hem kan şekeriniz dengelenir hem de günlük tatlı ihtiyacınız için iyi bir alternatif olur. Fakat çok kahverengi benekli olanları tercih etmeyin çünkü zaten muz sürekli olarak kendisini olgunlaştıracak etilen gazını salgılamaya devam edecek ve birkaç gün sonra yapısı tamamen bal kıvamına geldiğinde pek bir anlamı kalmayacaktır. Kısa  boylu olan tipte hafif benekli olanlar idealdir. Uzun boylu olan tipte dümdüz sarı renkte olanı tercih edin.

Umarım sizler için bilgilendirici ve faydalı bir yazı olmuştur. Lütfen beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Orada da mükemmel tarifler vermeye devam edeceğim. Kullandığım kaynakların linkleri aşağıdadır. Sormak istediklerinizi yorum olarak bırakabilirsiniz. Herkese keyifli günler!

Kaynaklar

http://www.medicalnewstoday.com/articles/271157.php
http://www.livestrong.com/article/505406-top-ten-health-benefits-of-bananas/
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2008/05/20080530-15.htm

Instagram

instagram.com/foodie.advices

7 Ağustos 2016 Pazar

Bal Üzerine

Herkese merhaba!

Bugün sizlere yine mucize bir gıda olan baldan, bu gıdaya uygulanan proseslerden ve bal seçiminde dikkat etmeniz gereken kriterlerden bahsedeceğim.

Bildiğiniz üzere bal, arıların çeşitli çiçeklerin özlerini toplayıp kovanlarında biriktirerek ürettikleri bir gıda ham maddesidir. Çeşitliliğini arının özütünü kullandığı çiçeklerden almaktadır. Yani hangi çiçeğin özütünü kullanıyorsa, bal da ona göre çeşitlenmektedir. Özellikle Türkiye'de en bilindik olan bal çeşitleri; kır çiçeği balı, çam balı, kestane balı (deli bal), okaliptus balı, ıhlamur balı gibi ballardır. Günlük hayatta bizim kahvaltı sofralarımızda yer alan bal çoğunlukla çiçek balı olarak bildiğimiz kır çiçeği balıdır.



Balın faydalarına kısaca değinmek gerekirse;

-Bal çok önemli bir doğal antibiyotiktir. Pek çok hastalıkta bağışıklık sisteminizi güçlendirmesi yönüyle adeta her hastalığa şifa olabilecek bir antibiyotiktir.

-Önemli bir antioksidandır. Kansere karşı koruyucu etkisi vardır.

-Üst solunum yolu enfeksiyonunda özellikle zencefille bire bir oranda karıştırarak çiğ olarak tüketirseniz öksürüğü keser ve daha kolay iyileşmenize yardımcı olur.

-Cilde çok iyi gelir. Gözeneklerin sıkılaşmasına ve cildinizin gerginleşip pürüzsüzleşmesine yardımcı olur. Aynı zamanda cildinizde biriken mikroorganizmaları temizleyici özelliği vardır. Haftalık olarak bal ve limon maskesi yaptığınızda düzenli kullanımda cildinizdeki farkı görebilirsiniz.

-Bağırsak ve mide hastalıklarına iyi gelir.

Bu listeyi sayfalarca uzatabiliriz zira her balın kendine has bir özelliği vardır. Yalnız bazı bal türleri şifalı olduğu kadar toksik madde de içerir. Örneğin deli bal olarak bilinen kestane balını günde 280 mg dan fazla tüketirseniz zehirlenme ihtimaliniz çok yüksektir. Bu toksisite balın kaynatılmasıyla azaltılabilir fakat yine de uzmanına danışmadan fazla tüketilmemelidir.

Bu gibi küçük dikkat edilmesi gereken noktalar dışında bal gerçekten mucizevi bir gıdadır. Arıcılık çok zor bir zanaattir çünkü arılarınız ne kadar sağlıklıysa o kadar verimli şekilde bal üretirler. Bu zorlu bakım sürecinden elde edilen bal tahmin edebileceğinizden çok daha azdır. Bir arının ortalama ömrü 42 gün olmakla beraber bu sürede toplam ürettiği bal kaynaktan kaynağa değişmekle beraber bir kaşık kadardır. Tahmin edersiniz ki bu kadar yüksek zahmetler sonucu elde edilen bu küçük miktarlardaki balın fiyatı çok yüksek olmak zorundadır.



5 kilo bal 100 lira gibi kampanyalarla halkı kandıran insanların bal diye sattıkları şey şekerli bir reçelden farksızdır. Bir süre bekledikten sonra şekerlenmekte ve tüketilemeyecek hale gelmektedir. Hal böyle olunca bakanlık bu konuda gerekli tedbirleri almış ve bu dolandırıcılığın önüne geçmiştir. Pek çok gerekli analizden geçtikten sonra sofralara ulaşan bal günümüzde büyük fabrikaların kavanozlarda marketlerde sattığı bir gıda ham maddesi olmuştur.

Nedir bu analizler ve Bal tebliği gereğince nelere dikkat edilmesi zorunludur sorusuna gelirsek;

-Tat ve aromanın geçerliliği için duyusal analizler yapılır.
-Her balın en kalitelisinin rengi skalalarla belirlenmiştir. Bu skaladaki değere uygun değilse satışı yapılamaz.
-Isıtma, asitlik düzenleyici madde ekleme, herhangi bir katkı maddesi ekleme bakanlık tarafından yasaklanmıştır. Yani tükettiğiniz ballar katkı maddesi içermemektir. Sadece bozulmaması için ürüne uygun ambalajlama ve depolama şartları vardır.
-Nem içeriğine bakılır, nem içeriği çok yüksekse bozulmaya yakın demektir ve yine satılamaz.
-Viskozitesine yani akışkanlığına bakılır. Bu da ürünün kalitesini belirleyen bir özelliktir.
-Toksisitesine yani barındırdığı toksik madde miktarına bakılır, belirli standartların üzerindeyse ürün tüketime uygun değildir.
-Yapısındaki şeker miktarına bakılır. Bu da belirli standartlar dahilinde olmalıdır.
-HMF değerlerine bakılır. HMF değerlerinin yüksek olması insan sağlığı açısından tehlikelidir.

Bu ve bunun gibi fabrikanın kendi belirlediği kalite standartları dahilinde de ekleyebileceği özel analizler sonucu ortaya çıkan bal, özelliklerine uygun karakterde bir ambalajlama materyaliyle koruma altına alınır.

Benim bal seçimindeki tavsiyem, günlük olarak tüketeceğiniz balı adını sanını duymadığınız ve bakanlık onayı olduğuna emin olmadığınız markalardan tercih etmeyin. Marketlerde sıkça rastladığınız klasik bal markaları belki fiyat olarak biraz pahalı gibi gözükse de sağlığınız açısından en uygun olanıdır. Bununla beraber eğer özel bir rahatsızlığınız için bal tüketecekseniz organik ürün satıcılarını tercih edebilirsiniz. Yada köy ortamında eşine dostuna vermek için bal üreten tanıdıklarınız varsa onlardan da temin edebilirsiniz.

Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Lütfen beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Herkese iyi günler!

Kaynaklar

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/07/20120727-12.htm
http://arastirma.tarim.gov.tr/etae/Belgeler/EgitimBrosur/119-ciftcibro.pdf

Instagram

instagram.com/foodie.advices

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Sigarayı Bırakmak İsteyenlere Gıda Takviyesi

Herkese merhaba!

Bugün özel bir ham madde için inceleme yazısından ziyade böyle bir genel bilgi vermek istedim.

Bildiğiniz üzere sigara tüketimi son yıllarda iyice yaygınlaştı. Artık küçücük çocukların ellerinde bile sigara görmeyi kanıksayacak durumdayız. Günden güne artan kamu spotları, bilinçlendirmek adına düzenlenen programlar, kampanyalar, yüksek orandaki zamlar ve daha pek çok şey sigara tüketiminin önünde bir engel teşkil etmiyor. "Lise öğrencileri arasında sigara, alkol kullanımı ve intihar düşüncesi sıklığı" makalesinde yayınlanan bir araştırmaya göre Türkiye'de ergenlik çağındaki çocukların sigara tüketimi şehirden şehire ve bölgeden bölgeye %4 ile %37 arasında değişmekte. Bununla beraber "Üniversite öğrencilerinde sigara-alkol kullanımı ve aile sorunları ile ilişkisi" makalesinde yürütülmüş bir araştırma da gösteriyor ki üniversite çağına gelmiş bireylerin %61'i hayatlarında bir defa da olsa sigarayı denemiş.

Bu veriler gösteriyor ki bu kötü alışkanlık yaşadığınız yere de bağlı olarak çok küçük yaşlarda kazanılabiliyor.

Zamanla bilinçlenen birey, sigarayı bırakmak istediğinde zorlanmasına sebep olan hem fizyolojik hem psikolojik sebepler var. Psikolojik sebeplerden ziyade ben bugün fizyolojik sebebinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Nikotin endorfin hormonu için bir uyarıcı durumundadır. Düzenli olarak vücuduna nikotin alan bir birey için vücut endorfin hormonu üretiminde ekstra bir uyarmaya gerek kalmadan nikotinin uyarıcılığı sayesinde endorfin üretir. Sigarayı bıraktığınız andan itibaren tembelleşmiş olan vücudunuz bu uyarıcıyı kaybettiği için endorfin üretimi için nikotin istemeye başlar. Vücudunuz nikotinsiz uyarılmaya başlaması için gerekli olan bu süre uzmanlar tarafından genellikle 21-40 gün olarak kabul görmüştür. Pek çok bağımlılıktan kurtulmak için de bu 21 günlük süre önemlidir zira 21 günlük bir döngü vücudunuzdaki pek çok hücrenin yenilenmiş olması demektir. İşte bu sebepten sigarayı bıraktığınız ilk 21 gün sadece psikolojik olarak değil fizyolojik olarak da sigarayı duyduğunuz bağlılık sizi olumsuz etkiler.

Peki bu durumda ne yapılmalıdır?

Sigarayı bıraktırma konusunda pek çok tedavi edici merkezde size bağımlılık derecenize bağlı olarak nikotin bandı kullanmanız tavsiye edilir. Böylelikle dışa rdan nikotin almış olursunuz. Fakat benim nacizane görüşüm sigarayla nikotin bandı kullanmak arasında bir fark olmadığı yönünde. Çünkü yine yüksek miktarda nikotini vücudunuza almış olursunuz ve sigaradansa bu sefer nikotin bandına bağımlı hale gelirsiniz.

Bu anlamda benim tavsiyem bu tip doğal olmayan yöntemlerdense sizi hem psikolojik hem fizyolojik olarak bir nebze rahatlatacak olan gıdalara yönelmenizdir. Çok çok düşük miktarlarda almış olacağınız bu nikotin hem vücudunuzun kendisini daha rahat toparlamasını sağlayacak hem de psikolojik olarak sizi vücudunuza nikotin aldığınız düşüncesiyle rahatlatacaktır.

Nedir bu yiyecekler derseniz 3 tane önemli gıdada diğerlerine göre daha yüksek oranda nikotin bulunmaktadır.

Bunlardan ilki patlıcanın 1 gramında 100 ng nikotin bulunmaktadır.

İkinci olarak yeşil domatesin 1 gramında 42.8 ng nikotin bulunmaktadır.

Üçüncü olaraksa karnabaharın 1 gramında 16,8 ng nikotin bulunmaktadır.

Daha kolay anlaşılır şekilde dile getirmek gerekirse;

1 tane patlıcan tüketirseniz (200 gr) 0.02 mg nikotin almış olursunuz. Bir adet sigarada 20 mg nikotin bulunmaktadır. Aradaki fark çok büyük gözükse de vücudunuz için bir anda sıfıra inmektense bu çok düşük miktardaki nikotini almak sizi hem fizyolojik hem psikolojik olarak rahatlatacaktır.

Sigarayı bırakmaya kesin karar verdiğiniz dönemde bu gıdaları bolca tüketerek bu miktarı biraz daha arttırarak kendinize doğal bir kalkan sağlayabilirsiniz.

Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Gönderilerimi instagram üzerinden de takip etmek isterseniz linkini aşağıya bırakmış olacağım. Kullandığım kaynakları da aşağıya ekliyorum.

Herkese iyi günler!


Kaynaklar;

Lise öğrencileri arasında sigara, alkol kullanımı ve intihar düşüncesi sıklığı, Cumhuriyet Tıp Dergisi Cumhuriyet Tıp Derg 2009; 31: 340-345
Üniversite öğrencilerinde sigara-alkol kullanımı ve aile sorunları ile ilişkisi, Anadolu Psikiyatri Dergisi 2009; 10:40-47

Instagram

instagram.com/foodie.advices

5 Ağustos 2016 Cuma

Yeşil Mercimek Üzerine

Herkese merhaba!

Bugün sizlere her mevsim tüketebildiğimiz, benim de favorilerimden bir bakliyat türü olan yeşil mercimekle ilgili birkaç bilgi vermek istiyorum.

2016 yılı BM Gıda  ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından bakliyat yılı olarak seçilmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri faydaları saymakla bitmeyen baklagil ailesinin tüketiminin zamanla düşüşe uğramış olmasıdır. Baklagiller hayvansal olmayan yüksek protein ve lif içerikleri sayesinde özellikle diyet uygulayan insanlar için çok faydalı bir besin grubudur. Bu besin grubunda benim en çok tercih ettiğim ve sevdiğim ise yeşil mercimek.

Yeşil mercimeğin birkaç faydasına değinmek gerekirse;

- %26 gibi büyük bir oranda protein içermektedir.
- Yüksek lif içeriğine sahip olması sebebiyle bir tabak yemek bile birkaç saatlik bir doyuruculuk sağlar ve mideyi yormaz.
-Kolesterolü dengeleyici bir yapısı vardır. Bunu yapısında bulunan biri kolesterol yükseltici biri kolesterol düşürücü olan iki maddeden sağlar ve bu iki madde birbirini nötrleyerek yeşil mercimeğe böyle bir özellik kazandırmıştır.
-Folik asit açısından çok zengindir bu da kansızlığa da iyi gelmesine en önemli etken olmuştur.

Bu ve bunun gibi pek çok şifalı özelliği olan yeşil mercimek aynı zamanda lezzetli de bir alternatiftir. Türkiye yeşil mercimek üretiminde dünya ülkeleri arasında ilk 5'te yer aldığı için Türk insanı olarak kolaylıkla ulaşabildiğimiz ve çorbasından yemeğine salatasından köftesine pek çok alternatifi olan bir baklagil türüdür.

Gıda mühendisliği açısından yeşil mercimekte kalite nasıl belirlenir ve ne gibi prosesler uygulanır sorusuna gelirsek öncelikle sizlere yeşil mercimeğin tarladaki toplanmamış halini göstermek istiyorum.


Bu yeşil bitkinin üzerinde yetişen yeşil mercimek kalın kabuklara sahiptir ve doğanın bir gereği olarak hepsi farklı büyüklüklerdedir. Toprakla çok yakın temasta olan bir bitki olduğu için küçük taşlar, kurtçuklar, böcekler gibi haşreyle de içiçe olarak toplanmaktadır. İşte bu noktada gıdayı temiz ve tüketilebilir bir hale getirmek gıda mühendisinin işidir.

Gerekli olan prosesler öncelikle yeşil mercimeği centrifuge dediğimiz yüksek hızda dönmeyle ağırlık farkından yararlanarak gıdaları ayırma işlemi sağlayan bir ekipman kullanarak kalın kabuklarından kurtarmaktır. Sonrasında da boyutlarına göre ayrılmasını sağlayacak katlı eleklerden geçer. Metal vb yabancı maddelerin karışmış olma ihtimaline karşı metal dedektörlerinden de geçirildiği fabrikalar vardır. Aynı şekilde bazı büyük fabrikalarda optik tarama yöntemiyle şekil renk gibi birtakım parametreler belirlenerek de yabancı maddeler tespit edilip ayrıştırılır. Son aşama olarak da ürünün nem almasını angelleyecek ambalaj materyaliyle paketlenip satın alacağımız yerlere dağıtımı yapılır.



Yine de tüm bu proseslere rağmen aralarda yeşil mercimek boyutunda yada daha küçük boyutlarda olduğu için tespit edilip ayrılamamış olan taş vb yabancı maddelerin ayırt edilmesi için tüketmeden önce bir kez de kişinin kendisi tarafından ayıklanması tavsiye edilir.

Benim nacizane tavsiyem rengi çok açık olan yeşil mercimekleri tercih etmeyin ve her zaman kapalı ambalajlı yeşil mercimek satın alın. Haftada minimum 3 kez farklı tariflerde yeşil mercimeği kullanın. Yeşil mercimeği pişirirken çok uzun süre ısıl işleme maruz bırakmayın. Gaz problemini aşmak için önceden ılık suda birkaç saat bekletebilirsiniz. Yemekten önce gazını çıkarmak için kaynatıp süzerseniz mercimeğin içindeki suda çözünen vitaminleri kaybetmiş olursunuz. Bu sebepten geceden ıslatmak, yada pişirmeden önce mümkünse bir saat kadar ılık suda pişirmek iyi bir alternatif olabilir.

Tarlalardan sofralara uzanan baklagil ailesinin en lezzetlisi yeşil mercimeğin hikayesi işte böyle. Instagram sayfamda yeşil mercimekle yapılabilecek değişik bir tarif de veriyor olacağım. Yazımda kullandığım görseller alıntıdır. Ulaştığım bilgilerde kullandığım makalenin linkini de aşağıya ekleyeceğim.

Umarım sizler için keyifli bir yazı olmuştur. Beğendiyseniz lütfen takipte kalın ve instagram hesabımı da takip edin.

Herkese keyifli günler!

http://dergipark.ulakbim.gov.tr/gidader/article/viewFile/5000097147/5000090471

instagram.com/foodie.advices

4 Ağustos 2016 Perşembe

Vişne Üzerine

Herkese merhaba!

Bugün ele alacağım gıda ham maddesi yine yaz aylarında en tazesine ulaşıp pek çok prosesten geçirerek her mevsim tüketebildiğimiz bir kırmızı meyve olan vişne.

Bildiğiniz üzere vişnenin en taze ve doğal haline yazın ortalarına geldiğimiz zamanlarda ulaşabiliyoruz. Yani bu aylarda aldığınız taze vişneler içerik olan en temiz veya temize yakın olacaktır. Vişnenin faydalarından yaz kış faydalanmak isteyenlere tavsiyem, mevsiminde aldığınız taze vişneleri buzluğunuzda gerek çiğ olarak gerek püre veya marmelat formda muhafaza etmeniz.

Bu mucize meyvenin faydalarına değinmek gerekirse;

-Vişne muazzam bir antioksidandır. Dolayısıyla kansere karşı koruma sağlayan bir meyvedir.

-Anti aging yani yaşlanma karşıtı içerikli bir meyvedir. Cildinizin sıkı kalması için tüketebileceğiniz önemli bir doğal kaynaktır.

-Yapısında yüksek oranda A ve C vitamini bulunmaktadır. Bu da vişnenin göz sağlığı, kemik sağlığı, bağışıklık sistemini kuvvetlendirme gibi özelliklerini desteklemesini sağlar.

Bu ve bunun gibi gerçekten neredeyse vücudunuzun her noktasına fayda sağlayabilecek bir mucize meyvedir vişne. Dolayısıyla özellikle mevsiminde taze tüketimi çok önemlidir.

Esasen bu yazıyı yazmamdaki en önemli amacım doğru bilinen bir yanlışı düzeltmekti. Hepimiz bir meyvenin, kendi meyve suyundan daha zengin içeriğe sahip olduğunu düşünürüz. Bu bağlamda vişnenin de vişne suyundan daha sağlıklı olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Malesef bunun yanlış bir algı olduğu mensubu olduğum İtü Gıda Mühendisliği'nin kıymetli hocası Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu tarafından uluslararası bir proje kapsamında kanıtlanmış ve literatür tarafından kabul edilmiştir. Kendisinin kaleme aldığı "Vişne Suyunun İşlenmesinde Antioksidan Kapasite Değişimlerinin İncelenmesi" adlı makalede de belirtildiği üzere AB 7. Çerçeve Programı ATHENA projesi kapsamında yapılan araştırmada; vişnenin etken maddesi antosiyaninin biyoaktifliğinin vişne suyunda 3 kat daha fazla olduğu gözlemlenmiştir. Antosiyanin vişneye kırmızı rengini veren pigmenttir ve aynı zamanda kanserle savaşta önemli bir antioksidandır. Vişnenin pek çok faydasını sağlayan madde yine içeriğindeki antosiyanin maddesidir. Bunun yanı sıra bir diğer önemli algı meyve suyu haline getirilmiş meyvenin C vitamini içeriğini kaybettiği yönündedir fakat yine bu araştırma ortaya koymuştur ki C vitamini içeriği %60 oranında korunmaktadır. Daha anlaşılır şekilde ifade etmek gerekirse aynı miktarlarda tüketeceğiniz vişne suyu ve ve vişneyi kıyaslarsanız, vişne suyundan elde edeceğiniz antosiyanin miktarı vişneninkinden 3 kat daha fazladır ve C vitamini içeriği de yeterli miktarda korunmaktadır. Bu da proses görmüş ürünlere karşı önyargıyı yıkma konusunda çok önemli bir çalışma olmuştur. Aynı zamanlarda diğer meyvelerin meyve sularının incelenmesi konusunda da önemli bir ilham kaynağı olmuştur.

Benim nacizane tavsiyem, paketleme konusunda temiz içerik kullandığına emin olduğunuz mümkün mertebe kutu vişne suyunu iç rahatlığıyla tercih edebilirsiniz.

Önümüzdeki günlerde paketleme materyallerini inceleyeceğim yazımda bu konuda ekstra bilgiler veriyor olacağım.

Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Eğer bu tip yazılar ilginizi çekiyorsa lütfen takipte kalın ve instagramda da takip edin. Linkini aşağı bıraktım.

Herkese iyi günler!

instagram.com/foodie.advices

2 Ağustos 2016 Salı

Merhabalar!

Öncelikle herkese merhaba.
İsmim Yağmur. İTÜ Gıda Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Blogum genel anlamda ham maddelerin tarlalardan sofranıza gelene kadar geçirdiği proseslerle ilgili, gıdanın tabi tutulduğu mühendislik gerektiren önemli işlemlerle ilgili, yanlış bilinen doğruları anlatmaya çalışacağım ve çoğunlukla yabancı makalelerle destekleyeceğim kısa yazılardan ibaret olacak. Buna ek olarak günlük olarak seçeceğim bir ham maddenin literatürden alınmış önemli fayda ve zararlarını ve bu ham maddeyle hazırlanmış bir yiyeceğin kalori ve besin değeri tablosunu paylaşıyor olacağım.
Bu blogu açmaktaki amacım, hem ulaşabileceğim kaynaklarla insanları mümkün mertebe bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, hem de kendi kişisel gelişimime mesleki anlamda katkı sağlamak.
Umarım faydalanabileceğiniz bir blog olur.
Lütfen takipte kalın.
Sevgiler.