12 Ekim 2016 Çarşamba

Kırmızı Etin Sağlığa Etkileri Nelerdir, Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Herkese merhaba! Bugün sizlere kırmızı etin özelliklerinden, insan sağlığına etkilerinden, saklama koşullarından ve alırken dikkat etmeniz gereken kriterlerden bahsedeceğim, umarım sizler için faydalı bir yazı olur.

Hayvansal gıda tüketimi insan tarihi kadar eskidir. Özellikle göçebe hayat yaşayan kabilelerin en önemli besin kaynağı hayvansal gıdalar olmuştur. Yüksek besin değeri, yağ içeriği ve lezzeti gibi bakımlardan kırmızı et her zaman en ön plandaki hayvansal gıdalardan biri olmuştur. Bununla birlikte atalarımız göç sırasında tüketebilmek için kırmızı eti muhafaza edebilecekleri değişik ürünler üretmişler ve günümüze kadar süren bir gıda prosesi zincirinin başlangıcı olmuş.

Kırmızı et derken kastettiğimiz büyükbaş ve küçükbaş hayvanların tamamı denilebilir. Büyükbaş grubundakiler dana, sığır, inek, öküz, deve gibi hayvanlarken küçükbaş grubundakiler koyun, koç, kuzu gibi hayvanlardır. Günümüzde ülkemizde kırmızı et olarak en çok dana eti ve kuzu eti tüketilmektedir. Yöresel olarak farklılıklar görülse de çoğunluğun bu hayvanların etini tercih ettiğini söyleyebiliriz.



Kırmızı etin bu kadar çok tercih edilmesinin pek çok sebebi var fakat sağlığa etkilerinden bahsetmek gerekirse;

-Besin değeri çok yüksektir bu sebeple günlük protein, demir, çinko gibi ihtiyaçları sağlar. Bu da özellikle sağlıklı bir protein diyetiyle beslenmeyi tercih eden insanlar için bulunmaz bir nimettir.

-Vitamin ve mineral içeriği çok yüksektir, özellikle B grubu vitaminler açısından çok yüksek içeriğe sahip olduğu için demir eksikliği yada kan eksikliği problemlerinin giderilmesine yardımcı olur.

-Bağışıklık sistemini destekler. Bağırsak ve mide florasını destekler.

-Yüksek aminoasit içeriği sayesinde kemik gelişimini ve sağlığını destekler.

-Kas gelişiminde etkin rol oynar.

Bu liste daha da çoğaltılabilir, fakat şu bir gerçek ki faydaları yok sayılamayacak kadar fazladır. Bunlarla birlikte az önce de bahsetmiş olduğum gibi kırmızı etin daha uzun süre muhafaza edilebilmesi için gerekli prosesler yerine getirildiğinde et daha da sağlıklı ve besleyici bir hal alabilir.



Bu koruyucu yöntemlerden bir tanesi eti tütsülemektir. Günümüzde bu yöntemle üretilen etler füme et olarak adlandırılırlar. Bu tütsüleme işlemi ortamdaki mikroorganizma aktivitelerini bitirir ve eti daha aromatik bir hale getirir, raf ömrünün uzamasına da yardımcı olur.



Bir diğer koruyucu yöntem eti çektikten yani kıyma haline getirdikten sonra veya çekmeye gerek kalmadan; sucuk veya pastırma gibi şarküteri ürünleri haline getirmektir. Sucukla ilgili detaylı bilgileri anlattığım blog yazımı okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz. Bu gibi şarküteri ürünleri eski usül yapıldığı sürece hem etin raf ömrünü uzatır, hem farklı lezzetler katar, hem de fermentasyona uğramış olanları sayesinde fermentasyon yapan iyi huylu bakteriler bağırsak floranızı destekler. Eski usülden kastımı merak edenlere yine yukarıdaki linke bakmalarını tavsiye ediyorum.



Bu koruyucu yöntemlere ek olarak günümüzde kırmızı eti olduğu gibi muhafaza edebilmek için oda sıcaklığı yeterli değildir. Mikroorganizma gelişimini durdurmak için düşük sıcaklıklara ihtiyaç vardır. Bu sebeple kırmızı et, ister çekilmiş olsun ister çekilmemiş olsun her daim dondurucuda muhafaza edilmelidir. Bir diğer önemli nokta ise soğuk zinciri kırmamaya özen göstermektir. Gıda mühendisliği açısından çok önemli olan bu adım evlerimizde de geçerlidir. Bir kırmızı eti bir kez çözdürdükten sonra tekrar buzluğa kesinlikle koymamalı, ısıl işleme tabi tutarak mümkün olduğunca kısa sürece tüketmelisiniz. Aksi takdirde hem havayla hem de oda sıcaklığıyla temas etmiş olan ette mikroorganizmalar çoğalmaya başlar ve tekrar dondurucuya koymanız bu durumun önüne geçemez, etin bozulmasına sebep olur.

Son olarak kırmızı et satın alırken dikkat etmeniz gereken birkaç püf noktasından bahsedeceğim.

-İlk önce tanıdığınız ve güvendiğiniz bir tanıdık kasap bulmalısınız. Bu sayede en azından aldığınız etin istediğiniz hayvana ait olduğuna emin olursunuz. Ayrıca etin en lezzetli şekilde yemeklerde kullanılabilmesi için en az 10 gün dinlenmesi gerekir. Bilinçli kasaplar bu duruma dikkat ederler. Kasabınızın eti muhafaza ettiği ve sattığı ortamın ve dolapların hijyeni de çok yüksek önem taşır. Bu yüzden sürekli alışveriş yapabileceğiniz temiz ve güvenilir bir kasap bulmak ilk önemli adımdır. Zaten bu adımda emin olduğunuz zaman bundan sonraki adımlar çok da önemli değildir çünkü kasabınız size en kalite eti verecektir.

-İkinci dikkat etmeniz gereken şey rengidir. Etinizin pembe gri yada kızıl kahverengi tonlarda olması onun sağlıklı bir et olmadığının göstergesidir. Klasik kan kırmızısı renkte olmalıdır.


-Kokusunda alışık olmadığınız bir tuhaflık varsa kesinlikle satın almayın. Kasabınız bekleme koşullarından veya temas ettiği bir materyalden koku sinmiş dese dahi kesinlikle koku özelliği değişmiş eti tercih etmeyin çünkü etin kokusunun değişecek kadar kontamine olması bir insanın hayatını etkileyecek ciddi sonuçlar doğurabilir.

-Ne şekilde tüketeceğinize karar verin. Yemeklerinizde kullanmak üzere alıyorsanız daha yağlı parçalar, sote veya kızartma yapmak üzere alıyorsanız daha yağsız parçalar, köfte kebap gibi geleneksel lezzetler için birkaç farklı çeşit kırmızı et tercih edebilirsiniz.

-Hazır kesilmiş parçaları tercih etmeyin. Damgalı paketten çıktığını kendiniz görün ki etin gerekli usüllere uygun şekilde kesildiğine emin olun. Ayrıca bu sayede uzun süre beklemiş et satın almamış olursunuz.

-Kasaptan almak yerine paketli ürün almayı düşünüyorsanız, kesim ve paketleme, son tüketim tarihi, üretici firma gibi gerekli isimlerin yazılı olduğu etiketli, damgalı ürünleri tercih edin.

Bu liste de aynı şekilde uzatılabilir fakat en temel noktaları aktarmaya çalıştım. Son olarak kısa bir bilgi de vermek istiyorum. Bazen gıda mühendislerinin ne iş yaptığıyla ilgili bir kafa karışıklığı olabiliyor. Et sanayisinden örnek vermek gerekirse, etin kesiminden sonra kasaplara veya marketlere gidene kadar geçirdiği tüm bu bahsettiğim proseslerden gıda mühendisleri sorumludur. Saklama koşulları, ambalaj materyalleri, fermente veya füme yani kısaca şarküteri sınıfına giren et ürünlerinin geçirdiği tüm prosesler yine aynı şekilde gıda mühendislerinin kontrolü altındadır. Bir gıda mühendisinin kontrolü altında gerçekleşen et prosesine hepiniz güvenebilir ve eti iç rahatlığıyla tüketebilirsiniz. Esas problem gıda mühendislerinin olmadığı merdiven altı ortamlarda yapılan kesimler ve üretilen şarküteri ürünlerdir. Bu konuda da devlete bağlı çalışan gıda mühendisleri gerekli kontrolleri yapmak üzere görevlidirler ve beklenmedik zamanlarda denetleme yaparak kalite kontrol yaparlar. Fakat sizler de tüketici olarak güvenilir markaları veya tanıdık kasapları tercih ederseniz sağlığınız için doğru bir adım atmış olursunuz. 

Benim kırmızı etle ilgili bulgularım bu kadar. Umarım sizler için faydalabileceğiniz bir yazı olmuştur. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Keyifli ve sağlıklı günler!

Kaynaklar

http://www.medicaldaily.com/3-benefits-eating-meat-234798


Red meat consumption: An overview of the risks and benefits AJ McAfee, EM McSorley, GJ Cuskelly, BW Moss, - Meat science, 2010



Instagram
 

10 Ekim 2016 Pazartesi

Türk Gıda Kodeksi Tebliğ'leri Hakkında

Herkese merhaba! Bu yazımı bilinçli tüketicilerin yediklerine içtiklerine dikkat etmek için yaptıkları araştırmalarla ilgili kullanabilecekleri en temel kaynaktan bahsetmek için hazırladım. Diğer yazılarımdan daha kısa bir yazı olup, sizlere yol gösterici olması açısından yazdım, umarım beğenip faydalanabileceğiniz bir yazı olur.

Gün geçtikçe gelişen teknoloji sayesinde gıda teknolojileri de ciddi şekilde ilerlemiş durumda. Bu durumda her geçen gün raflarda yeni bir ürün görmek mümkün. Bilinçli tüketiciler olarak gıda teknolojisini de takip etmek istiyor, yediğimiz içtiğimiz ürünler hangi koşullarda üretiliyor, içine ne konuyor, ne kadar süre nerde saklanmalı, ambalaj materyali nedir gibi soruları merak ediyor ve cevaplarını bilmek istiyoruz. Biz mühendis adaylarının bile bir ürünün içindekiler kısmına bakarken kendini yabancı hissettiği bazı maddeler olabiliyor. Yada bazen tanıdığımız bir madde de olsa niçin o gıdada kullanıldığını veya kullanılmasında bir sakınca olup olmadığını bilmiyor olabiliriz.

Bu gibi durumlarda her zaman en güvenilir kaynak Türk Gıda Kodeksi'nin ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık bakanlığının yayınladığı gerekli tebliğlerdir. Bu tebliğler A'dan Z'ye gıdayla ilgili her konu hakkında gerekli sınırları çizen bilgilendirmeler niteliğindedir. Öyle ki "Etiket Tebliği" adı verilen tebliğ sayesinde bir gıda maddesinin ambalajındaki marka ambleji, üretici firma, içindekiler kısmı, son kullanma tarihi gibi bilgilendirmelerin yerleri bile belirlenmiştir.



Bir önceki yazımda da bahsetmiş olduğum gibi diyelim ki tüketeceğiniz gıdanın içindekiler kısmında değişik bir katkı maddesi gördünüz ve anlamını bilmiyorsunuz. Bu durumda hemen Katkı Maddeleri Tebliği diye aratarak internetten kolayca erişim sağlayabilirsiniz.

Yada başka bir örnek vermek gerekirse tüketeceğiniz gıdanın besin değerleri tablosundaki değerleri kıyaslamak ve doğru değerleri öğrenmek yada hangi proseslere tabi tutulmasının zorunlu olduğunu öğrenmek isterseniz onu da bu tebliğlerde bulmak mümkün. Mesela salçada likopen değerinin maksimum kaç olması gerektiğini öğrenmeniz gerekirse "Salça Tebliği"ni aratıp bu değerlere ulaşmanız mümkün.



Bir gıda ham maddesinin kalitesini belirleyen dış görünüş özellikleriyle ilgili fikir sahibi olmak isterseniz de tebliğlerden yararlanabilirsiniz. Örneğin "Muz Tebliği"nde muzun çeşitleri ve dış görünüşleri hakkında gerekli bilgiler verilmiştir.

Örnekler bu şekilde çoğaltılabilir. İleride iş hayatına atılacak olan gıda mühendisleri adaylarının en temel kılavuzlarından biridir tebliğler. Aynı şekilde bilinçli tüketicilerin de faydalanabileceği, benim de yazılarımda sıklıkla başvurduğum bir kaynak olduğu için böyle bir bilgilendirme yazısı yazmak istedim.

Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Beni instagramda takip etmeyi unutmayın. Herkese iyi günler!

Instagram

http://instagram.com/foodie.advices

Koruyucu Katkı Maddeleri Zararlı Mıdır?

Herkese merhaba! Bugün sizlere özellikle hazır gıdalarda sıklıkla rastladığımız bir ekstra madde olan koruyucu katkı maddelerinin ne olduklarından ve insan sağlığına etkilerinden bahsedeceğim, umarım keyifle okuyacağınız bilgilendirici bir yazı olur!

Son yıllarda özellikle hazır çorba gibi hızlı bir şekilde tüketebileceğiniz hazır gıdalarda "Koruyucu Katkı Maddesi İçermez." ibaresi dikkatinizi çekmiş olabilir. Böyle bir ibareyi görene kadar pek çoğunuz koruyucu katkı maddesinin ne olduğunu belki de daha önce hiç duymamış olabilirsiniz. Fakat böyle bir maddenin gıdada kullanılmadığına dair özel bir ibare bulunması, aklımıza koruyucu katkı maddelerinin sağlığa zararlı olabileceği gerçeğini getiriyor. Öncelikle bu maddelerle ilgili genel bir tanım yapmak istiyorum.


Koruyucu katkı maddesi dediğimiz şey gıdanın kalitesinde bir kayba sebep olmadan raf ömrünü uzatmamızı sağlayan ekstra kullandığımız maddelerdir. Bunlar bitkisel kaynaklı veya hayvansal kaynaklı olabilir. Her zaman adıyla değil çoğunlukla E kodlarıyla literatürde geçerler ve bir hazır gıdanın içindekiler kısmında bu kodlar aracılığıyla koruyucu katkı maddelerini ayırt edebiliriz.

Hayvansal kaynaklı olanların büyük bir çoğunluğu domuzdan elde edildiği için müslümanlar açısından tüketilmeye uygun değildir. Bu sebepten özellikle müslümanların azınlıkta olduğu bir ülkede bir üründe "halal" ibaresi varsa bunun domuz kaynaklı bir koruyucu katkı maddesi içermediğini anlayabilirsiniz.


E200den E290lara kadar pek çok farklı koruyucu katkı maddesi olmakla beraber bunların hepsinin insan sağlığına zararlı olduklarını söyleyemeyiz. Zararlı olduğu halde özellikle Türkiye'de kullanılan birkaç tanesinden bahsedeceğim fakat öncelikle bir noktayı aydınlatmak istiyorum. Bu konuya ayrıca ilerleyen yazılarımdan birinde de değinmeyi planlıyorum.

Herhangi bir katkı maddesini hiçbir firma kafasına estiği gibi kullanamaz. Özellikle Migros, Carrefour gibi büyük ve gıda mühendisleri tarafından denetlenen marketlerde alışveriş yapıyor veya tanınmış markaların ürünlerini tüketiyorsanız bu konuda ekstra rahat olabilirsiniz çünkü her bir maddenin kullanımını Türk Gıda Kodeksi ve ilgili bakanlık, tebliğlerle sınırlandırmıştır. Gıdayla ilgili her alanda olduğu gibi katkı maddeleri konusunda da firmalar ilgili tebliğe uymalı, kullandıkları maddeler varsa da maddelerin miktarı belirli sınırlar içinde olmalı ve ürünün ambalajında belirtilmelidir. İlgili tebliği aşağıya bırakacağım. Bu tebliğde hangi katkı maddeleri kullanılabilir, hangileri kullanılamaz, kullanılabilecek olanların miktarları gibi tüm ilgili konularla ilgili yeterli ve detaylı yönetmelik mevcut. Arzu ederseniz ekleyeceğim linkten ulaşababilirsiniz. Gelelim özellikle bilmemiz ve dikkat etmemiz gerekenlere...

E310 Propyl Gallate yağların yapısının bozulmasını engellemek amacıyla kullanılan bir koruyucu maddedir. Hem katı hem sıvı yağlarda bulunup yağlı pek çok üründe de olabilir. Hazır patates, hazır et ve tavuk ürünleri, hazır salata sosları gibi gıdalarda rastlanabilir. Yapılan bazı araştırmalar bu maddenin kansere, mide hastalıklarına, bağırsak rahatsızlıklarına sebep olabileceğini göstermiştir. Bu konuyla ilgili araştırma kaynağım yabancı bir kaynak olup onu da aşağıya ekleyeceğim.


E250 Sodyum Nitrite nitrit tuzu olarak bilinen ve hemen hemen tüm işlenmiş et ürünlerinde bulunan bir çeşit koruyucudur. Bu noktada daha çok fikir sahibi olabilmeniz için daha önceden yazmış olduğum Fermente ile Isıl İşlem Görmüş Sucuk Arasındaki Farklar araştırma yazıma bir göz atabilirsiniz. Kısaca özetlemek gerekirse bu koruyucu katkı maddesi pek çok ülkede yasaklanmış olup kanserojen etkileri olduğu bilinen, etteki veya et ürünlerindeki kırmızı rengi korumaya yardımcı bir katkı maddesidir. Günümüzde insanlar daha bilinçli şekilde tüketmeye başladığı için bazı markalar "E250 kullanılmamıştır" ibaresini özellikle ekliyor fakat ülkemizde kullanımında herhangi bir yasaklama henüz yok.



E220 sülfür dioksit ciddi bağırsak problemlerine sebebiyet verebilen bir katkı maddesidir. Kurutulmuş meyvelerde veya şarapta mikropları önlemeye yardımcı olarak yani mikrobiyal gelişimi yavaşlatan bir ürün olarak kullanılır ve kömür katranından elde edilir. Bağırsak sorunlarının yanısıra böbreğe de ağır gelmekte ve problemlere yol açabilmektedir.




E201, 202, 203, 234, 242, 260, 262, 263 ve 297 dışındaki koruyucu tüm katkı maddelerine karşı mesafeli olmanızda fayda var. Bunların kullanımında herhangi bir sıkıntı olmamakla beraber insan sağlığına ciddi bir zararları olduğuna dair yürütülmüş ve sonuca ulaşmış bir araştırmaya da denk gelmedim.

Benim kişisel tavsiyem, tükettiğiniz hazır gıdalardaki içindekiler kısmını kontrol etmeniz ve tanımadığınız E kodlu bir madde gördüğünüzde bununla ilgili ufak bir araştırma yapmanız. Mümkün olduğunca yabancı kaynaklara bakabilirseniz yada kıyıda köşede kalmış siteler yerine daha güvenilir makaleler paylaşan siteleri tercih ederseniz doğru bilgiye ulaşma şansınız artar. Her halükarda az önce de belirttiğim gibi katkı maddelerinin kullanımı halihazırda sınırlandırıldığı için içiniz rahat olsun.

Umarım sizler için faydalı ve bilgilendirici bir yazı olmuştur. Kullandığım kaynakları aşağıya ekliyorum. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Herkese iyi günler!

Kaynaklar

https://www.efsa.europa.eu/en/efsajournal/pub/3642
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/06/20130630-4.htm

Instagram

http://instagram.com/foodie.advices

2 Ekim 2016 Pazar

Kolesterol Nedir, Alternatif Tedavisi Nasıldır, Cevizin Faydaları Nelerdir?

Herkese merhaba! Bugün sizlere çok faydalı bir kuruyemiş türü olan cevizden bahsetmek istiyorum.

Yapısı itibariyle üzerindeki ince zarda da dahil olmak üzere yüksek miktarda fenolik asitler, taninler ve flavonoidler içerir. Hatta bu içeriğin %90ı o ince zarda mevcuttur. Bazı kaynaklar bu zarı çıkarmanız gerektiğini söyler sebebiyse fenolik bileşiklerin verdiği buruk tattır fakat bu bileşikler cevize muazzam bir içerik sağlamaktadır bu sebepten sadece kabuğunu kırıp zarını ayırmadan tüketmenizi tavsiye ederim.

Fenolik asit içeriğini bir kenara bırakırsak E vitamini açısından da çok yüksek bir içeriğe sahiptir. Potasyum, kalsiyum, manganez gibi mineral içeriği de aynı şekilde çok yüksektir.
Bu kuvvetli içeriğin sağladığı faydalara değinmek gerekirse;

-En bilinen faydası kolesterolü dengeleyici bir yapıya sahip oluşudur. Bu noktada size birebir deneyimlenmesine şahit olduğum bir tarifi aktarmak istiyorum. 

Yüksek kolesterol değerlerine sahip bir tanıdığım her gün uyguladığı bu tarif ve tabiki düzenli beslenme sayesinde 1 ayın sonunda bu problemi aştı ve kolesterolü normale döndü. Her gece yatmadan 3 tane kırılmış cevizi 1 bardak suya koyup sabaha kadar bekletti. Sabah aç karna önce bu suyu içti sonra da cevizleri yedi. Az önceden de belirttiğim gibi üstündeki ince zarı temizlemedi kendisi. Cevizin kolesterolü düzenleyici etkisi ve yüksek E vitamini içeriği sadece 1 ayda faydasını göstermiş oldu. Çevrenizde yüksek kolesterol sorunu yaşayan tanıdıklarınız varsa bu basit yöntemi denemesini tavsiye ederim.

Cevizin diğer faydalarından da kısaca bir bahsetmek istiyorum;

-Kan basıncını düzenler.
-2. tipten diyabet hastası olanların kan şekerini düzenler ve insulin değerlerini normal seviyeye getirir.
-Diyet yapan insanların günlük 3-4 tane tüketmesi halinde yüksek miktarda enerji ve doygunluk hissi verir.
-Farklı antioksidan içerikleri olduğu için kansere karşı önleyici bir etkisi olduğu yönünde araştırmalar vardır. Literatüre kesin olarak yansımış bir etkisini göremedim ama antioksidan içeriği yüksek olduğu için kansere karşı mücadelede tüketilebilecek bir ürün denilebilir.
-Hafızayı güçlendirir, dış görüşünü beyine benzediği için beyine faydalı olduğu bu şekilde akılda tutulabilir. İnternette bununla ilgili çokça görsel olmasının sebebi budur.
Cevizin bunlarla beraber metabolizmayı hızlandırıcı, bağışıklık sistemini güçlendirici, metabolik hastalık risklerini düşürücü gibi etkileri vardır. Bağırsak sorunları yaşayan insanların da gönül rahatlığıyla yiyecebileceği bir kuruyemiştir. 

Cevizle ilgili bu bahsettiklerimden sonra kolesterol konusuna da kısaca bir değinmek istiyorum. Kolesterol hayvansal gıdalar aracılığıyla vücudumuza aldığımız yağ bazlı bir maddedir. İyi kolesterol, kötü kolesterol şeklinde iki tipini duymuş olabilirsiniz fakat normalde kolesterol tek tiptir. Normal şartlar altında vücudumuzda bazı hormonların yapısında da bulunan kolesterol insan vücudu tarafından da ihtiyaç olduğu kadar üretilir. Dış kaynaklar aracılığıyla da aldığımız takdirde vücudumuzda yüksek miktarlarda bulunabilir. Kolesterolün kanda dolaşabilmesi için suda çözünebilen maddelerle birleşmesi gerekir. Bu kompleks yapının karaciğerden diğer organlara taşınmasını sağlayan yani kötü kolesterol olarak bilinen, bir de kandan karaciğere taşınmasını sağlayan yani iyi kolesterol olarak bilinen iki türü vardır. Yani kolesterol aslında tek tiptir fakat kompleks oluşturduğu ve organlar arası geçişler halinde olduğu için iyi kötü diye sınıflandırılmıştır. Kötü huylu dediğimiz tipin kötü huylu olmasının sebebi, kanda taşınırken iletildiği organlarda yağ birikimine yani yağlanmalara sebep olmasıdır. Kalp damarlarındaki yağlanmaların en büyük sebeplerinden biri kötü huylu kolesteroldür.
Yüksek kolesterol dendiğinde kötü huylu kolesterolün yani kandaki kolesterol miktarının fazla olduğunu anlayabiliriz. Bu değerleri olması gereken seviyeye döndürmek ise iyi huylu kolesterol seviyesini yükseltmekle sağlanabilir. Tabiki bu konuda öncelik bir uzman hekimden yardım almak ve gerekli tedaviye uymaktır. Ancak alternatif olarak yapacaklarınız sayesinde tedavi sürenizi kısaltabilirsiniz. Bu alternatiflere kısaca değinmek gerekirse;

-Düzenli ve yağsız beslenme alışkanlık haline getirilmelidir. Kızartmalardan, hamur işlerinden en azından kolesterol düzene girene kadar uzak durulmalıdır.
-Günlük egzersiz yapılmalı, kardiyo çalışmalarına ağırlık verilmeli, günde en az 20 dk tempolu yürüyüş yapılmalıdır.
-Lifli besinler tüketilmelidir. Yulaf, elma, armut gibi alternatifler hem doyurucu hem kolesterol dengeleyicidir.
-Balıktaki yüksek Omega-3 içeriği iyi kolesterolü yükseltir. Fırınlanmış veya ızgara balık haftada 3 öğün tüketilebilir.
-Yağ olarak soğuk presslenmiş sızma zeytinyağı tercih edilmelidir.
-Yukarda da belirttiğim gibi ceviz ve fındık gibi kuruyemişler tüketilmelidir.
Bu adımları uygularsanız kısa bir sürede kolesterol sorununu aşabilirsiniz. Kolesterol sorununun yaşı yoktur. Bu yüzden genç olsanız dahi eğer merdiven çıkarken zorlanıyorsanız veya kalp çarpıntılarınız varsa bir kan testi yaptırıp kolesterol değerlerinize baktırmanızı tavsiye ederim. Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Beni instagramda da takip ederseniz çok sevinirim. Herkese sağlıklı günler!

Kaynaklar

http://www.whfoods.com/genpage.php?tname=foodspice&dbid=99
http://www.duzkoydh.gov.tr/detay.php?id=27&cid=28
http://www.nhlbi.nih.gov/health/health-topics/topics/hbc

Instagram