Herkese merhaba! Uzun bir süre internetle ilgili sıkıntı yaşadığım için yazı yayımlayamadım. Artık internetime kavuştuğum için eski tempomda, mümkün olduğunca günlük yazılar paylaşmaya devam edeceğim.
Bugün sizlere günlük hayatta pek çok yemekte kullandığımız bitkisel ve hayvansal yağların sağlık açısından farklarını ve hangisini tüketmenin daha sağlıklı olduğunu anlatacağım. Tabi ki anlattığım şeyler benim araştırmalarım sonucu elde ettiğim bilgilerden oluşuyor. Bu yüzden siz yine de herhangi bir rahatsızlığa bağlı olarak diyet uyguluyorsanız, bir uzmana danışmadan yağ tüketim alışkanlığınızı değiştirmeyin.
İlk olarak temel fark; bildiğiniz üzere biri hayvan kesildikten sonra elde edilen vücudunda depolamış olduğu yağlardır, bitkisel yağlar ise yağ içeriği yüksek olan bitkilerden yapısındaki yağın toplanmasıyla elde edilir.
Bu yağın tüketilebilir hale gelmesi için geçtiği pek çok adım var ve bunlar genel olarak rafinasyon olarak adlandırılır. Yağın rafinasyonu olarak geçen bu proseste, yağın yapısındaki yapışkan maddelerin uzaklaştırılması, asitliğin düzenlenmesi, kokusunun giderilmesi gibi pek çok adım vardır.
Herhangi bir bitkiden yağın tamamen tüketilebilir hale gelmesine kadar geçen sürede görmüş olduğu tüm prosesler dikkate alınırsa bunlar maalesef yağın doğal yapısını bir nebze bozmaktadır. Bu bozulma yüksek sıcaklık ve basınçlardan kaynaklanmaktadır ve sonucunda günümüzde sıklıkla duyduğumuz trans yağlar meydana gelir.
Trans yağ dediğimiz yağ çeşidi yağın moleküler yapısının bozulmuş halidir. Bir yağ asidinde var olan karbon hidrojen bağının kırılıp hidrojen yerine çeşitli kimyasalların yerleşmesi sonucu radikal bir molekül ortaya çıkar. Sağlığımız için son derece tehlikelidir çünkü trans yağ dediğimiz yağın yapısı hücre zarında bulunan Omega-3 yağıyla çok benzemektedir. Hücre zarında Omega-3'ün yerleşeceği yerlere yerleşen trans yağlar, hücre zarı yapısının bozulmasına ve dolayısıyla hücrenin de sağlığını yitirmesine ve işlevlerini zamanla kaybetmesine yol açar. Maalesef ki kansere kadar uzanabilen ciddi zararlı etkiler ortaya çıkartır.
Tabiki sadece bitkisel yağ elde edilirken trans yağ oluşmaz. Bitkisel yağları kızartma yağı olarak kullandığınız zaman da sıcaklığa bağlı olarak sürekli trans yağlar oluşmaya devam eder. Özellikle fastfood tarzı yiyecekler satan yerlerde aynı yağda onlarca tava patates kızartılır ve kullanılan yağ tam bir trans yağ bombası haline gelir.
Sadece geçirdiği proseslerden dolayı sahip olduğu trans yağ miktarı ürünlerin ambalajlarından Tebliğ gereği belirtilmektedir ve belli bir sınır değerin altındadır. Bu sınır değerler insanların ortalama olarak kaldırabileceği sınır değerlerdir fakat herkesin bünyesi farklıdır ve bu yağların vücutta akümüle olması yani birikmesi sonucunda uzun vadede ciddi zararlarını görebilirsiniz.
Hayvansal yağlara gelecek olursak; son yıllarda bu yağların kalp damarlarını tıkadığı ve kolesterolü yükselttiği söyleniyordu ve bu yüzden insanlar çok temkinli yaklaşmaya başladı. Bana inanmayıp kendiniz de bu konuda bilimsel bir makale ararsanız kesinliği kanıtlanmış bir çalışma göremeyeceksiniz. Hayvansal yağlı ürünler tüketmek tek başına böyle bir şeye sebebiyet vermez. Hayvansal yağlarla beraber ciddi miktarda şekerli ve karbonhidratlı gıdalar tüketildiği zaman damarlarda yağlanma görülebilir. Çünkü ihtiyaç duyduğunuzdan daha fazla kalori almış olursunuz ve insan vücudu gereğinden fazla olan bu her türlü enerji maddesini yağ olarak depolar. Dolayısıyla kalp ve damar yağlanması gibi problemlerde tek başına hayvansal yağ tüketimi belirleyici bir parametre olamaz. Eğer hayvansal yağlar günlük olarak tüketilen bir yağ ise ve kişi düzgün bir beslenme tarzına sahipse böyle bir sorun ortaya çıkmamaktadır.
Anlattıklarımdan da anlaşıldığı üzere hayvansal yağlar bitkisel yağlara daha sağlıklıdır. Belki ağır geldiği için, belki kokusundan dolayı, belki de alışkanlıklarımız farklı olduğu için günlük hayatımıza hayvansal yağları sokmak zor olabilir ama unutmayın ki atalarımız yıllarca hayvansal yağlarla beslendiler ve göçebe hayat sürmüş Türklerin bu beslenme şekilleri, günümüzde pek çok önemli diyete ilham vermektedir.
Fakat bununla beraber eğer bitkisel olup sağlıklı olan bir yağ arayışı içindeyseniz soğuk press yöntemiyle elde edilmiş sızma zeytinyağı sağlığınız için zararı olmayan bir yağ çeşididir ve yine aynı şekilde yüksek ısılara maruz bırakılmadan tüketildiği müddetçe bu yağ çeşidi de uzun ve kısa vadede size zarar vermeyecektir.
Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Bu yazımda herhangi bir kaynak kullanmadım çünkü bu konu benim çok önceden araştırmasını yaptığım bir yazıydı ve aklımda kalanları sizlerle bu şekilde paylaşmak istedim. Eğer ki ekstra kaynağa ihtiyaç duyarsanız seve seve daha önceden kullandığım kaynaklarımı sizlerle paylaşabilirim. Yazılarımla ilgili güncel bilgileri takip edebilmek ve ekstra bilgilerden de faydalanabilmek için lütfen beni instagramda da takip etmeyi unutmayın.
Herkese keyifli günler diliyorum!
Instagram
instagram.com/foodie.advices
19 Eylül 2016 Pazartesi
2 Eylül 2016 Cuma
Gaps Diyeti Nedir?
Herkese merhaba! Bugün sizlere kendim de tesadüfen öğrendiğim ve çok ilgimi çekmiş olan bir diyet olan GAPS diyetinden bahsedeceğim.
Dün yazmış olduğum "Meyveli Yoğurt Otizm Hastalığına Sebep Olur Mu?" araştırma yazımdan sonra bir arkadaşım benimle irtibata geçti ve otizm hastalığının tedavisinde ilerleme sağlamış olan bir diyetten bahsetti. Ben de bu konuyla ilgili bugün araştırmamı yaptım ve sizlerle de bilgilerimi paylaşmak istedim.
GAPS ingilizce kökenli bir kelime grubunun kısaltılmış hali. Literatürde "Gut and Psychological Syndrome" yani "Bağırsak ve Psikoloji Sendromu" olarak geçiyor.
Genel mantığı ise pek çok psikolojik rahatsızlığın bağırsak anormalilerinden kaynaklandığını savunuyor. Bağırsak florasında veya epitel dokusunda meydana gelen hasarlar sonucu bağırsaktan sızan toksinlerin kana ulaşması ve beyin fonksiyonlarını etkilemesi sonucu kişinin hayatı boyunca mücadale edeceği psikolojik rahatsızlıklara hatta daha ileri vadede otizme kadar sorunlar ortaya koyduğu temeline dayanıyor. Tabiki bu durum sadece psikolojik sorunları değil fizyolojik problemleri de tetikliyor. Bu sızıntı kana karışmasıyla birlikte pek çok dokuda tahribata sebep olabiliyor. Bu sebeple GAPS aynı zamanda "Gut and Psyhological Syndrome" yani "Bağırsak ve Fizyoloji Sendromu" olarak da geçiyor. Bu durum yetişkinlerde görülebildiği gibi annenin hamileliği sürecinde bebeğe de geçebiliyor.
Bu bağırsak tahribatına son yıllarda şekillenen beslenme alışkanlığımız olduğu düşünülüyor. İşlenmiş gıdalar, nişastalı gıda tüketimi, fast fooda ilginin artması, katkı maddeleriyle dolu hazır gıdaların tüketimi gibi yeme alışkanlıklarının bağırsak florasını bozduğu ve epitel dokuyu tahribata uğrattığı düşünülüyor.
Bu düşünceden yola çıkarak ortaya çıkan Gaps Diyeti, bozulan bağırsak florasını düzenlemeyi ve yıpranan epitel dokuyu onararak kalıcı bir çözüm bulmayı vaadediyor. Bunu ilaçlar yoluyla değil tamamen doğal bir beslenme yöntemiyle yapacak olmamızın sebebi ise yine aynı şekilde geçtiğimiz yıllarda ciddi şekilde artan antibiyotik tüketiminin de bağırsak yapısını bozmasından kaynaklanıyor.
Bu diyet dışardan bakıldığında bir nebze zor gözükse de esasen bir geçmişe dönüş olarak kabul edilebilir. Özellikle geçmişte göçebe yaşam tarzına sahip Türklerin beslenme yöntemiyle ciddi benzerlikleri vardır ve bu da eski Türklerin yaşam sürelerinin niçin bu kadar uzun olduğuna bir örnek gösterilebilir.
Diyetin biraz zorlayıcı olabileceği düşüncesiyle alternatif olarak başlanabilecek bir başlangıç diyeti de düşünülmüş. Genel olarak spesifik bir karbonhidrat diyeti gibi karbonhidrat içeren neredeyse her şeyden uzaklaşılıyor, şeker ve nişasta hayatımızdan çıkıyor, fermente ürünler ana öğünlerin yanına geliyor. Diyetin temel yapı taşlarından bahsetmek gerekirse;
-En önemli öğünler et ve balık ürünleri. Her gün ana öğün olarak tüketmemiz gerekiyor. Özellikle haşlama yöntemiyle tüketilmesi gerekiyor. Pek çok önemli vitamini suya geçeceği için bu et suyu da çok önemli. Bazen çorba olarak bazen içecek olarak tüketilmeli.
-Sütten yani çiğ süt tüketiminden uzaklaşılıyor. Süt proteini kazeinin bağırsak epiteline zararlı olmasından dolayı ve sütün çoğu zaman alerjen olması hatta gaz problemi gibi problemlerden dolayı sadece fermente süt ürünleri yani yoğurt, kefir gibi ürünler tercih ediliyor.
-Yumurta bu diyetin vazgeçilmezi. Özellikle sarısı neredeyse anne sütü kadar faydalı olduğu için yumurta da rahatlıkla tüketilebilir.
-Nişasta içermeyen tüm sebzeler, haşlanmış olarak ve çiğ şekilde tüketilebilir. Mevsimi olmasına ve hormonsuz olmasına özen gösterin.
-Bütün meyveler çiğ veya kurutulmuş olarak tüketilebilir. Yine aynı şekilde mevsimi olması, hormonsuz olması ve kurutulmuş ise katkı maddesi içermemesi çok önemli.
-Kuruyemişler tüketilebilir. Ara öğün olarak besin değeri yüksek bir alternatiftir.
-Yağ tüketiminde sadece hayvansal yağ tercih edilmeli. Belki de en zor kısmı bu. Fakat bu en önemli adımlardan biri. Bitkisel yağların girdiği prosesler ve trans yağ içermeleri sebebiyle kesinlikle katı tereyağı, sadeyağ, danayağı, kuzuyağı gibi yağlar tercih edilmeli.
-Balın doğal olduğuna eminseniz bal tüketimi de çok önemli. Doğal bir alternatiftir.
-Fermente tüm ürünler mükemmel bir alternatiftir. Turşu bu diyetin vazgeçilmezlerinden.
İşte görmüş olduğunuz bu adımları kapsayan Gaps diyetinin temeli bu şekilde. Bu diyetle ilgili ayrıntılı bilgileri diyetin yaratıcısı olan kişinin kitabından bulabilirsiniz. Linkini aşağıya ekleyeceğim. Ama şuan bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Gaps diyetini araştırdığımda karşıma sadece diyetin yaratıcısı olan kadın ve onun kitabıyla ilgili bilgiler çıktı. Ben de bu olayı destekleyen bilimsel makaleler bulup taramak istedim.
Gaps diyetinin yaratıcısı tek bir kişi olsa da ve literatürde kabul görmüş ciddi etkileri olmasa bile GAPS gerçekten var olan bir durum. Özellikle yabancı makalelerde beslenme alışkanlığının bağırsak florasını ve bağırsak epitel dokusunu bozduğunu ve bu bozulmalardan dolayı bağırsaktan sızan toksik maddelerin kana karışmasıyla hem fizyolojik hem psikolojik problemlere sebep olabildiği anlatılmış ve literatürde bununla ilgili yapılmış çokça araştırma mevcut. Kendim yararlandığım birkaç makaleyi buraya ekleyeceğim.
Son olarak benim tavsiyem, eğer kendinizde veya çevrenizde ciddi bir psikolojik veya fizyolojik rahatsızlık olduğunu düşünüyor ve alternatif bir çözüm arıyorsanız bu diyete ciddi bir şekilde göz atmanızı ve imkanlarınız el veriyorsa denemenizi tavsiye ederim. Zararlı hiçbir noktası olmayan bu diyetin her halukarda faydasını göreceğinize inanıyorum. Otizm konusunda ne kadar faydalı olur bilmem ama en azından bağırsak floranızı düzenleyerek yaşam standartınızı yükselteceği kesin.
Umarım sizler için keyifli bir yazı olmuştur. Kullandığım tüm kaynakları aşağıya ekleceğim. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Keyifli günler diliyorum!
Kaynaklar
http://www.gapskitap.com/gaps-diyeti-1.html
Gut And Psychology Syndrome The GAPS in our Medical Knowledge, Natasha Campbell-McBride, MD
The role of psychological and biological factors in postinfective gut dysfunction, 23 September 1998
Dün yazmış olduğum "Meyveli Yoğurt Otizm Hastalığına Sebep Olur Mu?" araştırma yazımdan sonra bir arkadaşım benimle irtibata geçti ve otizm hastalığının tedavisinde ilerleme sağlamış olan bir diyetten bahsetti. Ben de bu konuyla ilgili bugün araştırmamı yaptım ve sizlerle de bilgilerimi paylaşmak istedim.
GAPS ingilizce kökenli bir kelime grubunun kısaltılmış hali. Literatürde "Gut and Psychological Syndrome" yani "Bağırsak ve Psikoloji Sendromu" olarak geçiyor.
Genel mantığı ise pek çok psikolojik rahatsızlığın bağırsak anormalilerinden kaynaklandığını savunuyor. Bağırsak florasında veya epitel dokusunda meydana gelen hasarlar sonucu bağırsaktan sızan toksinlerin kana ulaşması ve beyin fonksiyonlarını etkilemesi sonucu kişinin hayatı boyunca mücadale edeceği psikolojik rahatsızlıklara hatta daha ileri vadede otizme kadar sorunlar ortaya koyduğu temeline dayanıyor. Tabiki bu durum sadece psikolojik sorunları değil fizyolojik problemleri de tetikliyor. Bu sızıntı kana karışmasıyla birlikte pek çok dokuda tahribata sebep olabiliyor. Bu sebeple GAPS aynı zamanda "Gut and Psyhological Syndrome" yani "Bağırsak ve Fizyoloji Sendromu" olarak da geçiyor. Bu durum yetişkinlerde görülebildiği gibi annenin hamileliği sürecinde bebeğe de geçebiliyor.
Bu bağırsak tahribatına son yıllarda şekillenen beslenme alışkanlığımız olduğu düşünülüyor. İşlenmiş gıdalar, nişastalı gıda tüketimi, fast fooda ilginin artması, katkı maddeleriyle dolu hazır gıdaların tüketimi gibi yeme alışkanlıklarının bağırsak florasını bozduğu ve epitel dokuyu tahribata uğrattığı düşünülüyor.
Bu düşünceden yola çıkarak ortaya çıkan Gaps Diyeti, bozulan bağırsak florasını düzenlemeyi ve yıpranan epitel dokuyu onararak kalıcı bir çözüm bulmayı vaadediyor. Bunu ilaçlar yoluyla değil tamamen doğal bir beslenme yöntemiyle yapacak olmamızın sebebi ise yine aynı şekilde geçtiğimiz yıllarda ciddi şekilde artan antibiyotik tüketiminin de bağırsak yapısını bozmasından kaynaklanıyor.
Bu diyet dışardan bakıldığında bir nebze zor gözükse de esasen bir geçmişe dönüş olarak kabul edilebilir. Özellikle geçmişte göçebe yaşam tarzına sahip Türklerin beslenme yöntemiyle ciddi benzerlikleri vardır ve bu da eski Türklerin yaşam sürelerinin niçin bu kadar uzun olduğuna bir örnek gösterilebilir.
Diyetin biraz zorlayıcı olabileceği düşüncesiyle alternatif olarak başlanabilecek bir başlangıç diyeti de düşünülmüş. Genel olarak spesifik bir karbonhidrat diyeti gibi karbonhidrat içeren neredeyse her şeyden uzaklaşılıyor, şeker ve nişasta hayatımızdan çıkıyor, fermente ürünler ana öğünlerin yanına geliyor. Diyetin temel yapı taşlarından bahsetmek gerekirse;
-En önemli öğünler et ve balık ürünleri. Her gün ana öğün olarak tüketmemiz gerekiyor. Özellikle haşlama yöntemiyle tüketilmesi gerekiyor. Pek çok önemli vitamini suya geçeceği için bu et suyu da çok önemli. Bazen çorba olarak bazen içecek olarak tüketilmeli.
-Sütten yani çiğ süt tüketiminden uzaklaşılıyor. Süt proteini kazeinin bağırsak epiteline zararlı olmasından dolayı ve sütün çoğu zaman alerjen olması hatta gaz problemi gibi problemlerden dolayı sadece fermente süt ürünleri yani yoğurt, kefir gibi ürünler tercih ediliyor.
-Yumurta bu diyetin vazgeçilmezi. Özellikle sarısı neredeyse anne sütü kadar faydalı olduğu için yumurta da rahatlıkla tüketilebilir.
-Nişasta içermeyen tüm sebzeler, haşlanmış olarak ve çiğ şekilde tüketilebilir. Mevsimi olmasına ve hormonsuz olmasına özen gösterin.
-Bütün meyveler çiğ veya kurutulmuş olarak tüketilebilir. Yine aynı şekilde mevsimi olması, hormonsuz olması ve kurutulmuş ise katkı maddesi içermemesi çok önemli.
-Kuruyemişler tüketilebilir. Ara öğün olarak besin değeri yüksek bir alternatiftir.
-Yağ tüketiminde sadece hayvansal yağ tercih edilmeli. Belki de en zor kısmı bu. Fakat bu en önemli adımlardan biri. Bitkisel yağların girdiği prosesler ve trans yağ içermeleri sebebiyle kesinlikle katı tereyağı, sadeyağ, danayağı, kuzuyağı gibi yağlar tercih edilmeli.
-Balın doğal olduğuna eminseniz bal tüketimi de çok önemli. Doğal bir alternatiftir.
-Fermente tüm ürünler mükemmel bir alternatiftir. Turşu bu diyetin vazgeçilmezlerinden.
İşte görmüş olduğunuz bu adımları kapsayan Gaps diyetinin temeli bu şekilde. Bu diyetle ilgili ayrıntılı bilgileri diyetin yaratıcısı olan kişinin kitabından bulabilirsiniz. Linkini aşağıya ekleyeceğim. Ama şuan bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Gaps diyetini araştırdığımda karşıma sadece diyetin yaratıcısı olan kadın ve onun kitabıyla ilgili bilgiler çıktı. Ben de bu olayı destekleyen bilimsel makaleler bulup taramak istedim.
Gaps diyetinin yaratıcısı tek bir kişi olsa da ve literatürde kabul görmüş ciddi etkileri olmasa bile GAPS gerçekten var olan bir durum. Özellikle yabancı makalelerde beslenme alışkanlığının bağırsak florasını ve bağırsak epitel dokusunu bozduğunu ve bu bozulmalardan dolayı bağırsaktan sızan toksik maddelerin kana karışmasıyla hem fizyolojik hem psikolojik problemlere sebep olabildiği anlatılmış ve literatürde bununla ilgili yapılmış çokça araştırma mevcut. Kendim yararlandığım birkaç makaleyi buraya ekleyeceğim.
Son olarak benim tavsiyem, eğer kendinizde veya çevrenizde ciddi bir psikolojik veya fizyolojik rahatsızlık olduğunu düşünüyor ve alternatif bir çözüm arıyorsanız bu diyete ciddi bir şekilde göz atmanızı ve imkanlarınız el veriyorsa denemenizi tavsiye ederim. Zararlı hiçbir noktası olmayan bu diyetin her halukarda faydasını göreceğinize inanıyorum. Otizm konusunda ne kadar faydalı olur bilmem ama en azından bağırsak floranızı düzenleyerek yaşam standartınızı yükselteceği kesin.
Umarım sizler için keyifli bir yazı olmuştur. Kullandığım tüm kaynakları aşağıya ekleceğim. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Keyifli günler diliyorum!
Kaynaklar
http://www.gapskitap.com/gaps-diyeti-1.html
Gut And Psychology Syndrome The GAPS in our Medical Knowledge, Natasha Campbell-McBride, MD
The role of psychological and biological factors in postinfective gut dysfunction, 23 September 1998
A controlled trial of psychological treatment for the irritable bowel syndrome, E Guthrie, F Creed, D Dawson, B Tomenson - Gastroenterology, 1991
Instagram
instagram.com/foodie.advices
1 Eylül 2016 Perşembe
Meyveli Yoğurt Otizm Hastalığına Sebep Olur Mu?
Herkese merhaba! Bugün sizlere son yıllarda sağdan soldan çokça duyduğumuz bir konu olan meyveli yoğurdun insan sağlığına etkileri hakkında bilgi vereceğim.
Özellikle gelişim çağındaki çocukların severek tükettikleri meyveli yoğurtlar için son yıllarda davranış bozukluğuna hatta otizme yol açtığına kadar önemli iddialar ortaya atılmıştır. Bir gıda mühendisi ve her şeyden önce bir tüketici olarak bunun aslını araştırmak istedim çünkü 22 yaşında hala meyveli yoğurtları severek tüketen birisiyim. Haliyle bu konu beni de şüpheye düşürdü ve hem yabancı kaynaklardan hem de yerel kaynaklardan yaptığım araştırmayı bu yazımda derledim.
Öncelikle meyveli yoğurt üretimine kısaca değinmek istiyorum. İlk olarak çiğ süt pastörize edilir. Bu işlem sütte var olan zararlı bakterileri uzaklaştırmak için yapılan klasik bir ısıl işlem diyebiliriz. Sonrasında ürünün mayalanacağı sıcaklığa geri döndürülür ve herhangi bir aroma eklenecekse bu aşamada eklenir. Meyveyle beraber meyvenin konsantre hali de eklenir çünkü bu şekilde istediğimiz aromanın tadını daha çok elde edebiliriz. Bu adımlardan sonra yoğurt kültürü de eklenip ürün kaplara doldurularak inkübasyona bırakılır ve belli bir sıcaklık ve ortamda mayalanması beklenir. Ekstra meyve parçacığı eklenecekse bu mayalanma işleminden sonra eklenebilir. Son olarak ambalajlanıp dağıtımı yapılır.
Bilinen faydalarından da kısaca bahsetmek gerekirse;
-Sindirim sistemine yardımcı olur.
-Kalsiyum içeriğine bağlı olarak kemik gelişimini destekler.
-Besin değerleri açısından yüksektir, düşük kalorili bir ara öğün olarak tercih edilebilir.
-İçeriğindeki meyveler sayesinde yüksek vitamin içeriği vardır.
-Bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur.
Mantıklı bir şekilde bu adımları düşünürsek, bahsettiğimiz ciddi hastalıklara sebep olabilecek bir durum yok çünkü sadece süt pastörize edildi ve aroma maddesiyle (ki bu aroma maddesi de meyve ekstratıdır yani konsantre haldeki doğal meyvedir veya meyve suyudur) karıştırılıp mayalanmaya bırakıldı. Bu noktada tek zararı sütten ve aromadan alacağı şekerden dolayı dişlerinin zarar görmesi olabilirdi. Bu konuda yapılmış bir araştırma meyveli yoğurt tüketen çocukların %36'ında dental erozyon yani diş veya diş etlerinde aşınma gözlemlendiğini ve buna yapısındaki şekerin sebep olduğunu ortaya koymuştur. Fakat tabiki her şekerli şeyden sonra olması gerektiği gibi meyveli yoğurt yedikten sonra da dişler fırçalansa bu sorunun önüne pekala geçilebilir. İşler bu şekilde yürüyorsa meyveli yoğurda niçin bu kadar anlam yüklendi?
Aslında cevap çok basit. Bu şemada her markanın uygulamadığı bir adım daha var. O da ürünün rengini aromasına uygun hale getirmek için ürüne ekstra renklendirici kullanmak. Örneğin çilekli yoğurt hazırlanıyorsa pembe renklendirici kullanmak, şeftalili yoğurt hazırlanıyorsa sarı renklendirici kullanmak, orman meyveli yoğurt hazırlanıyorsa mor renklendirici kullanmak gibi...
Yıllardan beri meyveli yoğurdu bu kadar tehlikeli diye itham etmelerinin sebebi günümüzde çok az markanın kullandığı renklendirici hilesiymiş. İçindekiler kısmını incelediğinizde renklendirici diye bir ibare göremezseniz E koduyla başlayıp 100'den 199'a kadar devam eden tüm ibareler de renklendirici anlamına gelmektedir. Örneğin E104 quinoline yellow adı verilen bir renklendiricidir.
Tüm renklendiriciler için tehlikelidir veya insan sağlığını olumsuz etkiler gibi bir yorum yapmak doğru değildir zira bunların içinden bazıları tamamen doğal kaynaklıdır. Örneğin E140 klorofil olarak bilinen bitkilere yeşil renk veren pigmenttir ve gıdalarda yeşil renk vermek için kullanılan bir renklendiricidir.
Özellikle çocuk sağlığında ciddi zararları olduğu tespit edilmiş renklendiricilerden örnek vermek gerekirse; E102, E104, E124, E127 ve E150 en çok kullanılan renklendiricilerdir. Bunlardan ilk üçü, sarı ve kırmızı tonlar oldukları için yoğurtlarda rahatlıkla kullanılabilir.
Sadece bazı Avrupa ülkelerinde kullanımları yasaklanmıştır. FDA tarafından kullanımı yasaklanmamıştır. Çünkü yapılan araştırmalar aslında tam olarak net değildir ve literatürde kabul görmüş insan sağlığına otizm derecesinde zarar verdiği kanıtlanmış değildir. Fakat bunun sebebi bu tip incelemelerin sonuçlarının uzun vadede elde edilecek olmasıyla birlikte, etkilerinin milyonda bir gibi az olmasından da kaynaklanıyor olabilir.
Her halukarda vücutta akümüle olacak bir kimyasal maddeyi çocuklarımıza atıştırmalık olarak vermek istemeyiz. Dolayısıyla nacizane tavsiyem renklendirici kullanmayan markaları tercih edin. İçindekiler kısmında; pastörize süt, yoğurt kültürü, meyve ekstratı, kıvam arttırıcı (nişasta) gibi maddeler dışında yabancı bir madde bulunuyorsa öncelikle bunun ne olduğunu araştırın ki içiniz rahat etsin.
Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Kullandığım kaynakları alt tarafa ekliyorum. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Sağlıkla kalın!
Kaynaklar
http://www.guncelpediatri.com/makale_469/Gidalardaki-Katki-Maddeleri-Ve-Zararlari-Cocukluk-Hiperaktivitesi-Derleme
ETIOLOGY OF DENTAL EROSION AND TREATMENT APPROACHES, Supplement: 8, Yıl: 2014, Sayfa: 67-73
Gıda Katkı Maddeleri ve Sağlığımıza Etkileri, ARŞİV 2010; 19: 141
http://www.livestrong.com/article/371609-how-healthy-is-fruit-yogurt/
Instagram
instagram.com/foodie.advices
Özellikle gelişim çağındaki çocukların severek tükettikleri meyveli yoğurtlar için son yıllarda davranış bozukluğuna hatta otizme yol açtığına kadar önemli iddialar ortaya atılmıştır. Bir gıda mühendisi ve her şeyden önce bir tüketici olarak bunun aslını araştırmak istedim çünkü 22 yaşında hala meyveli yoğurtları severek tüketen birisiyim. Haliyle bu konu beni de şüpheye düşürdü ve hem yabancı kaynaklardan hem de yerel kaynaklardan yaptığım araştırmayı bu yazımda derledim.
Öncelikle meyveli yoğurt üretimine kısaca değinmek istiyorum. İlk olarak çiğ süt pastörize edilir. Bu işlem sütte var olan zararlı bakterileri uzaklaştırmak için yapılan klasik bir ısıl işlem diyebiliriz. Sonrasında ürünün mayalanacağı sıcaklığa geri döndürülür ve herhangi bir aroma eklenecekse bu aşamada eklenir. Meyveyle beraber meyvenin konsantre hali de eklenir çünkü bu şekilde istediğimiz aromanın tadını daha çok elde edebiliriz. Bu adımlardan sonra yoğurt kültürü de eklenip ürün kaplara doldurularak inkübasyona bırakılır ve belli bir sıcaklık ve ortamda mayalanması beklenir. Ekstra meyve parçacığı eklenecekse bu mayalanma işleminden sonra eklenebilir. Son olarak ambalajlanıp dağıtımı yapılır.
Bilinen faydalarından da kısaca bahsetmek gerekirse;
-Sindirim sistemine yardımcı olur.
-Kalsiyum içeriğine bağlı olarak kemik gelişimini destekler.
-Besin değerleri açısından yüksektir, düşük kalorili bir ara öğün olarak tercih edilebilir.
-İçeriğindeki meyveler sayesinde yüksek vitamin içeriği vardır.
-Bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur.
Mantıklı bir şekilde bu adımları düşünürsek, bahsettiğimiz ciddi hastalıklara sebep olabilecek bir durum yok çünkü sadece süt pastörize edildi ve aroma maddesiyle (ki bu aroma maddesi de meyve ekstratıdır yani konsantre haldeki doğal meyvedir veya meyve suyudur) karıştırılıp mayalanmaya bırakıldı. Bu noktada tek zararı sütten ve aromadan alacağı şekerden dolayı dişlerinin zarar görmesi olabilirdi. Bu konuda yapılmış bir araştırma meyveli yoğurt tüketen çocukların %36'ında dental erozyon yani diş veya diş etlerinde aşınma gözlemlendiğini ve buna yapısındaki şekerin sebep olduğunu ortaya koymuştur. Fakat tabiki her şekerli şeyden sonra olması gerektiği gibi meyveli yoğurt yedikten sonra da dişler fırçalansa bu sorunun önüne pekala geçilebilir. İşler bu şekilde yürüyorsa meyveli yoğurda niçin bu kadar anlam yüklendi?
Aslında cevap çok basit. Bu şemada her markanın uygulamadığı bir adım daha var. O da ürünün rengini aromasına uygun hale getirmek için ürüne ekstra renklendirici kullanmak. Örneğin çilekli yoğurt hazırlanıyorsa pembe renklendirici kullanmak, şeftalili yoğurt hazırlanıyorsa sarı renklendirici kullanmak, orman meyveli yoğurt hazırlanıyorsa mor renklendirici kullanmak gibi...
Yıllardan beri meyveli yoğurdu bu kadar tehlikeli diye itham etmelerinin sebebi günümüzde çok az markanın kullandığı renklendirici hilesiymiş. İçindekiler kısmını incelediğinizde renklendirici diye bir ibare göremezseniz E koduyla başlayıp 100'den 199'a kadar devam eden tüm ibareler de renklendirici anlamına gelmektedir. Örneğin E104 quinoline yellow adı verilen bir renklendiricidir.
Tüm renklendiriciler için tehlikelidir veya insan sağlığını olumsuz etkiler gibi bir yorum yapmak doğru değildir zira bunların içinden bazıları tamamen doğal kaynaklıdır. Örneğin E140 klorofil olarak bilinen bitkilere yeşil renk veren pigmenttir ve gıdalarda yeşil renk vermek için kullanılan bir renklendiricidir.
Özellikle çocuk sağlığında ciddi zararları olduğu tespit edilmiş renklendiricilerden örnek vermek gerekirse; E102, E104, E124, E127 ve E150 en çok kullanılan renklendiricilerdir. Bunlardan ilk üçü, sarı ve kırmızı tonlar oldukları için yoğurtlarda rahatlıkla kullanılabilir.
Sadece bazı Avrupa ülkelerinde kullanımları yasaklanmıştır. FDA tarafından kullanımı yasaklanmamıştır. Çünkü yapılan araştırmalar aslında tam olarak net değildir ve literatürde kabul görmüş insan sağlığına otizm derecesinde zarar verdiği kanıtlanmış değildir. Fakat bunun sebebi bu tip incelemelerin sonuçlarının uzun vadede elde edilecek olmasıyla birlikte, etkilerinin milyonda bir gibi az olmasından da kaynaklanıyor olabilir.
Her halukarda vücutta akümüle olacak bir kimyasal maddeyi çocuklarımıza atıştırmalık olarak vermek istemeyiz. Dolayısıyla nacizane tavsiyem renklendirici kullanmayan markaları tercih edin. İçindekiler kısmında; pastörize süt, yoğurt kültürü, meyve ekstratı, kıvam arttırıcı (nişasta) gibi maddeler dışında yabancı bir madde bulunuyorsa öncelikle bunun ne olduğunu araştırın ki içiniz rahat etsin.
Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Kullandığım kaynakları alt tarafa ekliyorum. Beni instagramda da takip etmeyi unutmayın. Sağlıkla kalın!
Kaynaklar
http://www.guncelpediatri.com/makale_469/Gidalardaki-Katki-Maddeleri-Ve-Zararlari-Cocukluk-Hiperaktivitesi-Derleme
ETIOLOGY OF DENTAL EROSION AND TREATMENT APPROACHES, Supplement: 8, Yıl: 2014, Sayfa: 67-73
Gıda Katkı Maddeleri ve Sağlığımıza Etkileri, ARŞİV 2010; 19: 141
http://www.livestrong.com/article/371609-how-healthy-is-fruit-yogurt/
instagram.com/foodie.advices
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)